Browsing articles in "Makaleler"

Hedefimin Suçu Ne? Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Oca 6, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Hayat yapmak için sıraya koyduğunuz işlerden oluşmuyor. Hayat daha fazla bir şey…

Ne istiyorum? Sanırım asıl soru bu. Biz genelde hedefle görevi birbirine karıştırıyoruz. Hedef asıl ne istediğiniz, görev ise onu elde etmeniz için yapmanız gerekendir. Hedef belirlemek, istediğiniz şeyi elde etme yolculuğunda başarıya ulaşmanızı sağlayan ilk koşuldur. Hadi diyelim ki, güç bela bir hedef belirledik. Daha ilk adımı attığımızda bir problem duvar gibi dikiliverir karşımıza. Etrafından dolaşmak yerine duvarı düşünmeye başlarız. Kalınlığını, kimin yaptığını, ne amaçla yapmış olduğunu, kesinlikle yıkılamaz olduğunu… Oysa problemi düşünmek kişiyi neyin yanlış olduğu üzerine odaklar. Bir çok insan, ‘sorun ne, kimin suçu, neden hala çözemedin…’ gibi sorular sorarak aynı duvara çarpar durur. Oysa problemi düşünmek problemi çözmeyi daha zor hale getirir. Bundan sonra bir problemle karşılaştığınızda insanlara yapmalıydın etmeliydin dememeye söz verin. Eğer bir problem varsa bu sizin probleminiz ve onu çözmek için siz bir şeyler yapacaksınız. Yani çözmesini beklediğiniz biri sizsiniz. İnsanlar problemler karşısında suçlayacak birini bulurlar oysa bu dünyada ilerleyenler ayağa kalkıp çözümü arayan bulamazlarsa yaratan kişilerdir.

Çoğu zaman problemlerin etrafında dönüp durmaya çözmeye çalışmaktan daha fazla zaman harcıyoruz. Bir olayı görmezden gelmek çoğu zaman öcünü almaktan daha iyidir. Canınızı sıkan bir kişi veya durum olduğunuzda kendinize ilk sormanız gereken soru şudur: Davranış kasıtlı mı yoksa masum mu? Çünkü her davranışın altında olumlu bir niyet vardır. Başkalarının yanlışlarından da öğrenmeliyiz çünkü hepsini kendimiz yapacak kadar zamanımız yok. Şayet davranış kasıtlı değilse öfke ile tehlike arasında çok ince bir çizgi vardır. Bu nedenle sözcükleri ağzındayken yutmak onları daha sonra yemekten daha iyidir. İnsanlara taze bir başlangıç ve şans tanıyın ve dostça cümleler kullanın.

Unutmayın ki probleme neden olan kişi siz hedefinizde başarısız olasınız diye bunu kalleşlikle yapmış ve yarışı kazandığını sanıyorsa unuttuğu bir şey vardır. Kazansa bile kalleş kalmaya devam edecektir.

Hedeflere giden yolda bir zaafımız var. Ben ona ‘konfor bölgesi’ diyorum. Bu bölgeyi korumak için en ufak bir problemde çabucak vazgeçiyoruz. Peki hedefinizin suçu ne? Oysa başarının en emin yolu her zaman bir kez daha denemektir. Çünkü başarı bir sonraki sokakta olabilir. Ama köşeyi dönmeden asla bilemezsiniz…

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Bursa

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Lider Olmanın Dayanılmaz Cazibesi – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Oca 6, 2012   //   by inciaktas   //   Kariyer, Kişisel Gelişim, Liderlik  //  No Comments

Kitleleri peşinden sürükleyen liderlerin özellikleri hakkında bugüne kadar binlerce kitap ve makale yayınlandı. Hepsinde de liderlerin sahip olduğu ortak özelliklerden bahsedildi durdu.

Karizmaları, uzmanlıkları, otoriteleri, bilgi birikimleri, iletişimleri, insan ilişkileri vs. maddeler halinde yayınlandı, açıklamaları yapıldı. Bu da liderin sahip olduğu otoriteyi kullanım tarzıyla ilgilidir.

Bense bu yazıda liderliğin dayanılmaz cazibesinden bahsedeceğim.

Herkes tarafından bilinen bir gerçek var ki: o da liderin güçlü bir iletişim ve insan ilişkilerine sahip olması. Bu özellik sonradan yoğun çaba ile kazanılabildiği gibi, bazı insanlarda doğuştan gelen bir yetenektir.

Dayanılmaz cazibe ise, liderliğin verdiği otoriteyi, güçlü insan ilişkilerini kullanmak yerine, bir şekilde elde ettiği liderliği yöneticiliğe çevirip emirler yağdırarak kullanmak, ekibi bir işi yaptırmaya bu şekilde yönlendirmektir. Gerçekte iyi bir liderin bilmesi gereken ilk şey emir vermeden insanlarda çalışma isteği uyandırabilmek için onları yüreklendirmek, takdir etmektir. Ekibinin hevesini kırmak istiyorsa bir liderin yapması gereken tek şey ise onları eleştirmektir.

Emir vermenin, otorite kurmanın, haklı da olsa haksız da olsa dediğini yaptırmanın cazibesi eleştiriye zemin hazırlarken övgü için hiçbir fırsat kalmaz. Oysa insanlar takdir edildiğinde eleştirildiğine oranla daha çok çaba harcarlar. Ayrıca bir kişinin sonsuza kadar nefretini kazanmanın yolunu öğrenmek istiyorsanız size bir önerim var. Onu eleştirin.

Liderlik şunu bilmeyi gerektiriki başkasının kendisine ne yapmasını istiyorsa, o da ona aynısı yapmalıdır. Karşısındaki kişiye önemli olduğunu hissettirmelidir. İnsanlara hatalarını dolaylı yollardan göstermelidir. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmalıdır. Karşısındakinin hatasının kolayca düzeltebileceğini hissettirmelidir. Ve eğer gerçek bir liderse kimsenin hatasını yüzüne vurmamalıdır.

Ne yazık ki ülkemizde hala bir çok ekibin lideri liderliğin dayanılmaz cazibesine kapılabilmekte, yöneticiliği liderlikle karıştırmaktadır. Aşağıdaki sözcükler konumuzu çok iyi açıklıyor aslında….

En iyi asker saldırmaz, Üstün savaşçı sessiz başarır, en büyük fatih mücadele etmeden kazanır, en başarılı yönetici emretmeden yönlendirir.

Sevgiyle Kalın

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Bursa

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kıskançlık – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Oca 5, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Daha önceki yazılarımda, değişim, kararlar ve bakış açılarımızı değiştirmenin hayatımızda yapacağı büyük değişimlerden bahsetmiştim. Bugün ise farklı bir konuya değinmek istiyorum. Kıskançlık.

Kıskançlık: insanın ruhunu saran, beynini yönetmesine engel olan ve bir süre sonra kendinin ve sözde sevdiklerinin hayatını cehenneme çeviren duygu. Kıskançlık aslında insanın başkaları üzerinde hakimiyet kurma arzusudur. Aslında bu yazıda bahsetmek istediğim bir kişinin diğer bir kişide olup kendisinde olmayanı kıskanması değil sevdiğini kıskanması, bir duygusal birliktelik yaşadığı sevgilisini ya da sevdiği diğer bir insanı kıskanması.

Bazen bir kişi sevgilisi ya da eşini, ki ben burada sevdiği olarak bahsedeceğim, o kadar kıskanır ki insan, karşı taraf onun bu hastalıklı tavrını kanıtlamaya girişir. Sevdiğinizin eve geç kaldığını, saatin ilerlediğini ama hala gelmediğini, haber de vermediğini ve herhangi bir şekilde ulaşamadığınızı farz edelim. Kıskanç kişi hemen felaket senaryoları üretmeye başlayacaktır. Sevdiğinin onu artık önemsemediğini, değer vermediğini, bir haber bile vermeye layık olmadığını ve hatta en kötüsü başka biriyle kendisini aldattığını kurgulamaya başlar.

Farzedelim ki biz kıskançlık edip bu senaryoları kurarken biri aradı ve sevdiğimizin başına kötü bir kaza geldiğini hastanede ölümle pençeleştiğini bildirdi. İşte asıl sorunumuz budur. Biz ulaşamadığımız kişi hakkında felaket senaryoları üretirken asıl düşünmemiz gerekenin onun sağlığı ve eve dönüp dönmeyeceği oluşunu unutmuşuzdur. İşte kıskanç kişinin en çok düştüğü tuzak budur. Haber alamamak, hakimiyet kuramadığı için aklına gelen en kötü seneryoları gerçekmiş gibi canını sıkmak ve en çok önemsemesi gereken şeyi önemsememek. Bazen sevdiğinin onu aldatmasını düşünmek yerine ölmesini tercih eder kıskanç kişi. Evet kulağa korkunç geliyor değil mi?

Bir gün birisi bana, ‘Beni aldatacağına ölseydi.’ demişti. ‘En azından gözümde hep aynı iyi, temiz ve dürüst kişi olarak kalırdı…’

Kıskançlığın bu sisli perdesini aralamak, zihinde yaratılan ama gelecek zamanda geçmişte sanki yaşanmış gibi bahsedilen bu olaylardan kaçınmak elbette ki kolay değildir. En kötüsü de ruhumuzu zehirleyen ve çarçabuk öldürmeyen, yavaş yavaş acı çektirerek insanın içini yiyip bitiren bu zehrin hazır bir panzehiri yoktur. Kurtulmak için tek seçenek vardır. Kabullenmek.

Örnek olayımıza geri dönelim. Kıskanç kişi sevdiği, eve geç kaldığında kurduğu felaket senaryoları içinde debelenirken gelen o can yakıcı telefon onu uyandırır. Sevdiğinin bundan sonra yanında olup olamayacağından artık kuşku duyduğu anda kıskançlık yerini dayanılmaz bir vicdan azabına bırakır. Peki senaryonun başka bir versiyonunu düşünelim. Diyelim ki sevdiğiniz eve gece geç saatte geldi. Kapıyı çaldı ve açtınız. Onu sağ sağlim karşınızda gördüğünüz anda ne yaparsınız? Normal bir insan o gelene kadar meraklanmış, ulaşamadığı içinde sağlığından şüphe duyduğu için, onu karşısında görünce boynuna sarılıp yaşadığına şükredecektir elbette. Hem de hiçbir açıklama beklemeden. Ama kıskanç kişi onu kapıda gördüğünde bir saniyelik bir rahatlama dalgası hissedecek daha sonraki dakikalarda muhtemelen sevdiğinin canına okuyacaktır. Her iki durumda da sevdiğinizin sizi aldatma ihtimali elbette ki vardır. Ama eğer kurulan felaket senaryoları sadece bir kuşkudan ibaretse bekleyin ve görün. Karşınızdaki bu düşüncenizi kanıtlamak için elinden geleni yapacaktır. Çünkü bu durum karşıdaki kişi için de son derece aşağılayıcıdır.

Daha öncede belirttiğim gibi kıskançlığın bilinen bir panzehiri yok. Ama kurtulmak olası. Kıskançlığın hakimiyet kurma arzusunun doyurulmamasından ileri geldiğini söylemiştik. Bu histen kurtulmanın yolu onu kabul etmekten geçer. Kişi önce oturup geçmişinde neler yaşadığının peşine düşmelidir. Belki geçmişin perdesini aralamak, hiç gün yüzüne çıkartılmamış, sürekli kaçınılmış ve korkulmuş gerçeklerle yüzleşmek başlangıçta zor gelebilir. Ama bu duygunun kaynağı belirlenip, bataklık kurutulduğunda ödülü sevgi olacaktır.

Geçmişin perdesini aralamak, tabiri caizse insanın çocukluğuna inmesinin önemi, insanların sahip olduğu genel yargıların 6-7 yaşına kadar şekilleniyor olmasındandır. Bu yaşlarda annesi tarafından terk edilen, annesi, babası tarafından aldatılan ya da babası annesi tarafından aldatılan, anne ve babası diğer kardeşlerini kendisinden üstün tutan- ve daha bir çok örnek sayılabilir- bir çocuk bu durum karşısında genel yargılar üretir ve bunu hayatın her alanında kısa yol olarak kullanır. Herhangi bir konuda uzun uzun düşünüp mantıklı kararlar almak yerine daha önce öğrenilmiş genel yargılara başvurmak ya da toplum tarafından genel kabul görmüş davranış biçimlerine bakarak karar vermek günlük kararlarımızda bize kolaylık sağlar ve karar karmaşasında boğulmamızı engeller. Ancak hayatımızı olumsuz anlamda etkilemiş bazı genel yargılar hayatımızın geri kalan kısmını da mahvetmek için birebirdir.

Sonuç olarak kıskanç kişi pek nadirde olsa bu hastalığın farkına vardığında ilk yapması gereken bir uzmandan yardım almak olabilir. Ancak her zaman bu gerekli değildir. Biz insanları hayvanlardan ayıran düşünce gücümüzse neden onu kendimizi geliştirmek için kullanmıyoruz. Kıskançlık insana zaman içinde tarifi mümkün olmayan yaralar açar. Bunu yaptığımızı fark ettiğimiz anda durup düşünmeli, kaynağını araştırmalı ve üstüne gitmeliyiz. Belki bir genellemeden kurtularak, belki bir yanlış anlaşılmayı düzelterek, belki açık bir iletişim ile çözülmeyecek bir sorun değildir. Mutluluk içinde gereklidir. Shakespeare’nin de dediği gibi; ‘ Kendi kendini dölleyip doğuran bir canavardır kıskançlık.’ Öyleyse bu canavar yok edilmelidir…

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ-Yaşam Koçu ve Nlp Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Değişiklik Bir Motivasyon Sorunudur Yaşam Koçu – İnci AKTAŞ

Oca 4, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Sabahları uyanamıyorum, sekiz saat uyku yetmiyor, ayaklarım geri geri gidiyor, siz her ne yapıyorsanız severek yaptığınıza emin misiniz?

Sabahları uyanamamanızın fizyolojik sebepleri de var tabî ki. Örneğin yedikleriniz. Karbonhidrat ağırlıklı besleniyor, daha çok hayvansal gıdalar yiyor ve bunları gece geç saatlere kadar tüketip öyle yatıyorsanız, metabolizmanız gece boyunca bunları sindirmekle uğraşacağı için sabah yorgun uyanacaksınız demektir. Bu konu ayrıca tartışılabilir. Ben burada başka bir sebebi araştıracağım.

Eğer sabahları uyanamıyor geceleri de erkenden uykunuz geliyorsa hayatınızın amacını sorgulamanız gerekir. Öyle amaçlarınız olmalı ki sizi geç saatlere kadar uyutmamalı, geceleri rüyalarınıza girmeli ve uyanmak, biran önce sabah olması için heyecanlandırmalıdır.

Bu sebeple uyanamıyorsanız her ne yapıyorsanız sorgulamanız gerekir demiştim. Kendinize bir sorun. Bunca koşuşturmanın arasında, rüyalarınızı gerçekten unutmuş olabilir misiniz? Aslında içinizde bir yerlerde saklı duran bir gücün yattığını, kendinize, çevrenize hatta insanlığa katkıda bulunabileceğinizi bilirken, günlük koşuşturmanızın içinde bu rüyayı silikleştirdiniz mi?

Bir dakikanızı ayırın lütfen. On sene önce olmak istediğiniz yerde misiniz? On sene önce oturup düşündüğünüzde şimdi bulunduğunuz yerde olup yaşadığınız hayatı mı yaşamayı hayal etmiştiniz? Peki şimdi durup düşündüğünüzde bu şartlar altında, bu yaşadığınız hayatı devam ettirdiğiniz sürece, on sene sonra olmak istediğiniz yerde olacak mısınız?

Asıl üzerinde durmanız gereken konu bu. Sabahları uyanamıyorsanız bu hayal ettiğiniz hayat değil. Bir yıl nasıl çabuk geçiyor biliyor musunuz? Ya on yıl? Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.

Eğer sevdiğiniz işi yapıyorsanız ya da hayallerinizdeki işi, sabahları uyanmak zor gelmez. Hatta erkenden kalkıp hazırlık yaparsınız. Bir yerde çalışıyorsanız, haftanın yedi günü de çalışsanız, günde on altı saatte iş yerinde kalsanız bile zor gelmez size. Her şey hayal ettiklerinize bağlı. Başarı hayal ettiklerinize bağlı. Değişim bir anda olmaz. Bu gece yattığınızda sabah her şey değişmiş olmayacak. Sebat etmeniz gerekir. Eğer yaptığınız iş ya da bulunduğunuz nokta sizi on yıl sonraki hayalinize götürmeyecekse hemen yönünüzü değiştirmeniz gerekir. Yarın gidip istifa edin demiyorum. Demek istediğim durup kendiniz için bir şeyler yapmanız. Ne istiyorsunuz? “Değişiklik, bir yetenek sorunu değil bir motivasyon sorunudur.” der Anthony Robbins. Kafanıza biri silah dayayıp hadi hemen değiş dese hemen değişirsiniz..

Bugünden itibaren standartlarınızı yükseltmenizi istiyorum. Bence dünyanın büyük kısmı hayallerini yaşamıyor. Yaşayamıyor. Çünkü standartlarınızı yükseltmezseniz hayatın sizin için planladıklarını yaşarsınız. Oysa siz istemezseniz hayat size daha fazlasını vermez. Herkes için zenginlik, başarı ve mutluluk mevcuttur. Mutsuzluğu seçer ve mazoşistçe bu ızdırapta ısrar edecekseniz siz bilirsiniz. Ama standartlarınızı yükseltir hayattan beklentilerinizi artırırsanız hayal ettiğiniz yaşam için ilk adımı atmışsınızdır demektir.

İnanmak başarmanın yarısıdır derler. Doğrudur. İnançlar hareketi sağlayan ya da engelleyen en kısa yoldur. Bu yüzden sizi sınırlayan inançlardan kurtulun. Neye inanıyorsanız o’sunuz. İnançlarımız bizim kısa yollarımızdır. Çoğunlukla düşünmeden hareket ettiğimiz için inandığımız şeyler doğrultusunda hareket ederiz. Eğer bir şeyi yapamayacağınızı düşünüyorsanız yapamazsınız. Çünkü denemezsiniz bile. Bu çok önemli. Biri yapabiliyorsa sizde yaparsınız. On yedi yaşındayken göz tansiyonu nedeniyle göz ameliyatı olmuştum. Doktor ameliyat başarısız geçtiği halde bana söylememişti. Yakında gözüm kuruyacak ve ben kör olacaktım. Ama bilmiyordum. O sırada üniversiteye hazırlanıyordum. Ve bir an önce gözümün iyileşmesini, ders çalışabilmeyi istiyordum. Bir hafta boyunca kendimi olumlu yönde telkin ettim. Gözümün eskisinden de iyi olacağına inandırdım kendimi. Bir hafta sonra bu inancın ödülünü almıştım. Hayattan tek bir şey istemeye odaklandığım için miydi bilmem. Ama bildiğim tek şey, doğru şeye inandığımdı. Gözüm kendiliğinden iyileşti. Ve şu anda gayet iyi. Belki de doktor gözümün iyileşmeyeceğini bana söylemiş olsaydı yada ben iyileşemeyeceğime dair sınırlayıcı bir inanç geliştirseydim üniversitede bile okuyamayabilirdim. Hayalleriniz için ikinci adımınızı da attıktan sonra üçüncü adım izleyeceğiniz yoldur.

Bugüne kadar izlediğiniz yoldan memnun değilsiniz ki, değişim için isteklisiniz. Öyleyse yeni stratejiler geliştirmeniz gerekiyor. Nlp Uzmanınız olarak size bir ipucu vereyim. Sizin hayallerinizi gerçekleştirmiş birini bulup onu örnek alın. Onun hayatını araştırın. Düşünce ve inançlarını bulmaya çalışın. Onun başarmak için yıllarca uğraştığı şeyi siz onu gözlemleyip yaptıklarını tekrar ederek (modelleyerek) belki de kısa sürede başaracaksınız.

Nitekim hayatınızda kontrolü elinize almanın zamanının geldiğine inanıyorsanız, ki ben inanıyorum, şimdi zamanı. Şimdi değilse ne zaman başlayacaksınız?

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Çekici Doğru Yere Vurun Yaşam Koçu – İnci AKTAŞ

Oca 3, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Bazen hayatımız öyle bir noktaya gelir ki, küçük bir yerde meydana gelen tıkanıklık tüm sistemi sekteye uğratmaya yetmiştir. Ve bu tıkanıklık nerededir bilemeyiz. İşte o zaman belki de küçücük bir sıkıntımız varken aşılamayacak dağlara dönüşür problemlerimiz. Olmadık yanlış meteforlarla betimlemeye başlarız hayatımızı. Üstümüzden koca bir kamyon geçmiştir. Büyük bir çukura düşmüşüzdür, aşılamayacak dağlar karşımıza dikilir.

Dedik ya, bunları bize hissettiren belki de başımıza gelen küçücük bir olaydı. Ve muhtemelen başmıza gelen en büyük felaket değildi. Ama biz genelde olayları dar bir çerçeve içinde değerlendirmek üzere programlanmışızdır. Hep aynı yöne bakarız. Motivasyonun gücü de bizi bulunduğumuz tıkanmışlıktan çıkarmaya yetmez o zaman. Çünkü dünyanın bütün motivasyonları bir araya da gelse, bir sineği kapalı bir camın arkasına taşıyamaz. Sinek aynı cama vurup durur. Yönünü değiştirip açık bir kapı bulması gerekir.

Kendimizi bir tıkanmışlığın ortasında bulduğumuz zaman dövünmek yerine dönüp bir süre içimize bakmalıyız.  Yaşam koçluğunda doğru soru: Kendimize şunu sormalıyız. Benim şuan yaptığım şey ne? Bu problemin harika yanı ne, beni nasıl mükemmelleştirecek? Durumu istediğim hale getirmek için ne yapmam gerekiyor? Hissettiğim duygu bana tam olarak ne anlatmaya çalışıyor? Bir sene sonra bir anlamı olacak mı? Gerçekten kamyon çarpmasıyla aynı şeyi mi ifade ediyor? Eminim öyle değildir. Yani size daha önce gerçekten hiç kamyon çarptı mı?

Sonuçta bizim nasıl hissettiğimizi saptayan ve hayatımızı biçimlendiren yaşadığımız olaylar değil bizim onları nasıl yorumladığımızdır. Böyle anlarda kendimize sorduğumuz doğru sorular bir anda bakışaçımızı değiştirecek, doğru yere odaklanmamızı sağlayacak sorunun üzerini örtmek ve daha sonra tekrar aynı çukura düşmek yerine (tabir-i caizse) anlamını değiştirerek bir daha karşımıza çıkmasını engelleyecektir.

İyi çalışmayan dev bir buhar kazanı sistemini çalıştırması için çağrılan bir kazancıyla ilgili eski bir hikaye anlatılır. Kazancı, mühendisin anlattığı problemleri dinledikten ve bir kaç soru sorduktan sonra kazanın bulunduğu odaya girer. Sesleri dinler ve boruları elleriyle yoklar. Alet çantasına uzanıp küçük bir çekiç çıkarır ve parlak kırmızı kapağa bir kere vurur. Bu hareketi yapar yapmaz bütün sistem tıkır tıkır işlemeye başlar. İşletme sahibi ertesi gün, bin dolarlık faturayla karşılaşınca kazancının kazan dairesinde sadece on beş dakika kaldığını ve fiyatın çok fahiş olduğundan yakınır. Kazancının ona gönderdiği fatura şöyledir;

Çekiçle vurmak; 50

Nereye vurulacağını bilmek; 999,50

Toplam 1.000,00

Her zaman çekici doğru yere vurabilmeniz dileğiyle,

Sevgiyle kalın…

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Çerçeve Resmi Değiştirir mi? Yaşam Koçu – İnci AKTAŞ

Oca 3, 2012   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim, Liderlik  //  No Comments

IIBM’in kurucusu Tom Watson’ ın yardımcılarından birisi bir gün şirkete on milyon dolara mal olmuş bir hata yapmış, yardımcısı Watson’ın yanına çağrıldığında istifa etmesinin isteneceğini sanıyormuş. Ancak Watson’ın cevabı: ‘Sadece eğitimin için on milyon dolar harcadık.’ olmuş.

Bütün gerçek liderler bilir ki bakış açısı, ustalaşmaları gereken en önemli konulardan biridir. İşten çıkarıldığınızı düşünün. Bu herhangi bir sebepten olmuş olabilir. Sizin de iki seçeneğiniz vardır. Ya bu olay karşısında psikolojinizin bozulmasına izin vereceksiniz ya da bakış açınızı değiştirip bu olaydan neler öğrendiğinize odaklanacaksınız., size olumsuz duygular aşılayan deneyimlerinize karşı nasıl bir bakış açısı geliştirebilirsiniz? Diyelim ki eşiniz ona doğum gününüzde hediye ettiğiniz, sizin çok severek okuduğunuz ve büyük bir heyecan ve beğeniyle aldığınız kitabı üzerinden uzun süre geçmesine rağmen okumuyor. İlk bakışta bunu kendinize ve değer vererek aldığınız hediyenize bir hakaret orak görebilirsiniz. Bu değer yargısı doğal olarak çöküntü durumuna girmenize hatta eşinizin gözünde değersiz hissetmenize sebep olacaktır. Yani size acı veren olayı canlandırın. Tüm benliğinizle konunun içinde olun. Daha sonra kendinizi olaydan dışarı çıkarın. Görüntüye dışarıdan bakın uzun uzun… Görüntüyü zihninizde alt köşeye çekin, bulanıklaştırıp uzağa gönderin. Görüntü zihninizden uzaklaştıkça kalbinizin derinliklerinde olayın aslında ne kadar önemsiz olduğunu hissedeceksiniz. Bulunduğunuz çöküntü halinden nasıl kolay çıktığınızı rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz.un. Ne kadar mutluydunuz değil mi? Üst düzeyde motive durumdaydınız. Yüzünüzde kocaman bir gülümseme oluşacak engel olamayacaksınız. Ve bir kaç dakika önce size acı veren o konuyla ilgili çöküntü hissinin, tamamen kaybolduğunu göreceksiniz.Öyleyse geleceği sanki şuanda oluyormuş gibi zihnimizde deneyebiliyoruz. Ben size –mış gibi davranırken oluşturduğunuz uyarıcıyı geri çağırabileceğinizi söylüyorum?

Önce kendinizi ister özel, ister iş, ister okul hayatınızda olmak istediğiniz yere koyan bir canlandırma içinde görmeniz gerekiyor. Evet bu sadece bir canlandırma. Aslında gerçekten başarılı, mutlu, öz güvenli ya da yaratıcı olduğunuz bir anınızı da aklınıza getirebilirsiniz. Ancak bunlar sizi yeterince ruhsal olarak en iyi durumunuza getiremiyorsa canlandırma yapmalısınız.Ya da amacınız çok iyi yemek yapmak olabilir. Çok özel bir yemeği hazırladığınızı ve herkesin afiyetle yerken ki mutluluğunuzu gözünüzde canlandırın. Bu yetenekli durumunuzun amacınızı dolayısıyla da sizi en tatmin etmiş olduğu noktada ise kendinize bir uyarıcı belirleyin, sizi tatmin ettiği anda belirleyeceğiniz uyarıcınız her zaman yapabileceğiniz bir hareket ve sesli ifadeden oluşmalıdır. Örneğin, bir parmak şıklatma hareketi, bir yumruk sıkma, bir el ovuşturma, her neyse bunu siz belirleyin. Belirlediğiniz anda da işte bu deyin içinizden. İşte, uyarıcınızı belirlemiş oldunuz. Bu alıştırmayı birkaç kez tekrarlayın.

Diyelim ki uyarıcınız parmak şıklatma olsun. Zihninizde olmasını istediğiniz durumu en canlı haliyle hayal ettiğiniz ve en tatmin olduğunuz anda parmağınızı şıklatın ve işte bu deyin.

Şimdi her elinizi sıkıp işte bu dediğinizde her parmağınızı sıktığınızda beyniniz otomatik olarak sizi yetenekli, mutlu, başarılı durumunuza sokacaktır.

Biraz düşünürseniz uyarıcıların hayatımızda zaten sürekli olarak var olduğunu hatırlarız. Duygusal bir şarkı dinlediğimizde üzülürüz. Ama her şarkıda değil. Çünkü bazı şarkıları dinlerken hayatınızda üzücü bir olay olmuştur.

Biraz daha düşünün kötü bir deneyim yaşadınız. Üzüntü içindesiniz. Bir arkadaşınız şefkatle elinize dokundu. Sonra başka bir arkadaşınız ve anneniz ya da babanız. Bu olay aynı gün içinde o kadar sık tekrarlandı ki ele şefkatle dokunup bırakmak siz de bir uyarıcıya dönüştü. Şimdi biri yanlışlıkla aynı şekilde elinize dokunsa kendinizi üzüntülü hissedecek ve bunun sebebini asla anlayamayacaksınız.

İşte uyarıcılar bu kadar kuvvetlidir. Bilinçsiz zihninize gönderilen her uyarıcı hangi duruma bağlıysa sizi o duruma sokar. Artık biliyorsunuz. Kullanmanız dileğiyle..

Örneğin mezuniyet gecenizde bir şarkı çalmış ve sizi ayrılığın hüznüne odaklamıştır. Yıllar sonra siz o gece bu şarkının çaldığını bile unutursunuz ama zihniniz unutmaz. O şarkıyı her duyduğunuzda anlayamadığınız şekilde hüznlenirsiniz. Siz fark etmezsiniz ama zihniniz aniden sizi üzüntülü durumunuza sokar. Siz bunu şarkının acıklı olmasından ya da size acı dolu anılarınızı hatırlattığından sanırsınız. Kısmen doğrudur. Ama çoğunlukla şarkılar bir uyarıcıdır.

Bu olumsuz düşünceler yerine bakış açınızdaki ufak bir değişiklik anında durumunuzu çöküntü halinden mutlu halinize sokacaktır. Hediye ettiğiniz kitabı okumayan eşiniz belki de kitaba siz hediye ettiğiniz için aşırı önem veriyor ve yoğun iş temposu arasına sıkıştırmak istemiyor olabilir. Belki eşiniz size ve aldığınız hediyeye sizin düşündüğünüzün aksine o kadar önem veriyordur ki bütün gününü hediyenize ayırmak için zaman kolluyordur.

Farklı bir bakış açısıyla düşünmeyi öğenmek hem zaman kazandırır hem de gereksiz yere ruhsal çöküntü içine girmenizi engeller.

Aynı şekilde size üzüntü veren bir olayın yoğun acısından kurtulmak için kullanılan bir model daha vardır. Ben buna ilgisizleşme diyorum. Lütfen buna bir kaç dakikanızı ayırın. Sadece okumak işe yaramaz. Gerçekten işe yaradığını göreceksiniz. Zihninizde söz konusu olayı şimdi bulanıklaştırıp uzağa gönderdiğiniz, zihninizde buruşturup çöpe attığınız görüntünün yerine, çok mutlu ve başarılı hissettiğiniz, bir işi başarıp takdir edildiğiniz bir gününüzdeki ruh halinizdeki ‘sizi’ koyun.

Bu bir bakış açısı değiştirme yöntemidir. Gerçekte hepimizin çok başarılı, mutlu, zinde, güvende vs. hissettiği zamanlar vardır. Ve yine mutsuz, yeteneksiz, beceriksiz, güvensiz hissettiğimiz zamanlar da. Önemli olan mutsuz olduğumuz görüntüyü zihnimizde bulanıklaştırıp, komik hallere sokup zihnimizden uzaklaştırmak, yerine mutlu olduğumuz görüntüyü koyabilmektir.

Mutluluk, başarı, beceriklilik, yeteneksizlik gibi durumlar –dikkat edin- sadece bir durumdur ve bizim tarafımızdan yaratılırlar. Sahip olduğumuz değerler her zaman hareketlerimizi ve dolayısıyla durumumuzu etkiler. Kötü durumlardan çıkarılacak dersi aldıktan sonra yapılması gereken tek şey, bir şeyi fayda sağlayamayacak bakış açısıyla çerçevelediyseniz hemen açınızı değiştirmenizdir. Durumunuzun nasıl değiştiğini hemen fark edeceksiniz.

Durumu ele aldığımız açı eşinize aldığınız kitap örneğindeki gibi sizin ruhunuzu etkileyecekse neden ısrarla yanlış açıdan bakalım ki?

Hepimiz Pavlov’un klasik koşullanma deneyini biliriz. Deneysel Psikoloji biliminin kurucusu Pavlov, köpekler üzerinde yaptığı deneyi ile ünlenmiştir. Kısaca bahsetmek gerekirse köpeğe önce zil sesi verilmiş sonra yemek verilmiştir, köpek daha sonra yemek verilmese bile her zil sesini duyduğunda salya akıtmaya başlamıştır.

Sonuçta bir hayvan bile reflekslerini bilinçsiz bir şekilde şartlandırabiliyorsa, biz neden durumumuzu değiştirmek için kendimizi şartlandıramıyoruz.

Hayatımızın her anında bilinçaltımızı yoklayarak eskileri çıkartan, hatta ilk kez ne tepki verdiysek aynı tepkiyi verdirten uyarıcılarla karşılaşıyoruz. Çoğu zaman fark etmiyoruz bile. Ama aynı uyarıcı her geldiğinde aynı tepkiyi veriyoruz.

Örneğin, ben yıllar önce bir film seyretmiştim. Filmin konusu kısaca, şartlarımız her ne olursa olsun ayakta kalmak ve umudunu kaybetmemekti. Filmden o kadar etkilenmiştim ki, beni çöküntü halinden yetenekli halime sokabilmişti. Şimdi ne zaman kendimi yetersiz hissetsem filmi düşünürüm ve yetenekli durumuma geçerim. Bu elimde değil.

Tabi ki herkes için aynı şeyler geçerli değil. Bazı insanlar olumsuz örneklerle iyiyi yapmaya güdülenir, bazı insanlar olumlu örneklerle güdülenir. Bazıları ise örneklerle güdülenmez, bizzat yaşaması gerekir.

Yaşam Koçunuz olarak  işte ben her üç durumda güdülenen herkesin işine yarayacak bir örnek vermek istiyorum. Modern ve iletişim çağında hepimiz okuyoruz, dinliyoruz, öğreniyoruz. Ve hepimiz artık beklediğimiz, özlemini duyduğumuz durumun gerçekleşmesi için olmuş yani –mış gibi davranmanın önemini çok iyi biliyoruz.

Durumunuzu değiştirmek için kendinize bakış açınızı hemen değiştirmeye yarayacak uyarıcılar bunlar.

Peki bu uyarıcıyı nasıl yaratabiliyoruz?

Zihninizde olmasını istediğiniz olayı ya da olmak istediğiniz kişiyi detaylı bir şekilde canlandırın. Renkli, size heyecan veren, sesli ve olabildiğince canlı bir görüntü olsun. Bu olayı zihninizde yaşayın. Örneğin isteğiniz bir firmada ceo olmak olabilir. O zaman kendinizi o koltukta hayal edin. Başarılarınızdan dolayı ortakların sizi takdir ettiğini, alkışladığını, maaşınıza zam yapıldığını veya amacınız her ne ise onu olmuş gibi hayal edebilirsiniz.

Bu uyarıcı ileride zihninizi her uyardığında bilinçaltınız neler yapabileceğinizi hatırlayacak, sizi yetenekli durumunuza sokacaktır.

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve Nlp Uzmanı Bursa

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Gerçek Zenginlik ve Bolluk Nasıl Elde Edilir? – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı Özlem Aktaş

Ara 15, 2011   //   by ozlemaktas   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, Mutlaka Okuyun  //  No Comments

GERÇEK ZENGİNLİK ve BOLLUK  NASIL ELDE EDİLİR?

Yaşam Koçu  ve NLP Uzmanı Özlem AKTAŞ

Ne kadar zengin olduğunu düşünüyorsunuz? Burada tam olarak zenginlik olarak kastettiğim şey, her konudaki tatmin düzeyiniz. Zihninizde kendinizle ilgili yarattığınız imaj nedir? Bir şeyleri hak ettiğinize ve sahip olabileceğinize inanıyor musunuz? Zihninizde çizdiğiniz senaryo başarısız olduğunuz, zaten bir şeyleri hak etmediğiniz ise hayatınıza girecek olan da başarısızlık ve parasızlık olacaktır. Zengin ve bolluk dolu bir hayata sahip olabilmek  için önce zihinsel odağınızı değiştirmek zorundasınız . Eğer zenginliğin ve paranın ancak kötü yolla gelebileceğine inanıyorsanız, bolluğun sizin için artık çok geç olduğunu düşünüyorsanız, içinizdeki şartlarda bunun pek de olası olduğuna inanmıyorsanız aynen düşündüğünüz gibi olacaktır. Zenginlik ve bolluk dolu bir hayata sahip olabilirim ya da olamam demeniz halinde ikisinde de haklısınızdır çünkü biz ne düşünürsek ‘o’ oluruz.

Darel Rutherford, ‘Alaaddin’in lambasındaki cininiz bolluk bilincinizdir.’ der. Çok doğru, siz bolluk içinde olmayı hakkınız olduğuna inandığınız her an her konudaki bolluk size akmaya başlayacaktır. İster para, kariyer, iş , ister aşk olsun fark etmez.  Zenginliği ve mutluluğu istiyorsanız bunun önce zihninizde yaratılması ve var olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Yoksulluk durumumuzun oluşma nedeni ise, bizim para ile ilgili olan ilişkimiz değildir, bizim kim olduğumuzu seçmemizle ilgilidir. Gerçek zenginlik, bolluk ve mutluluk için, önce  sahip olmak istediğimiz şeylere zihnimizde sahip olduğumuzu görmek gerekir. Yani zihinsel imaj yaratmak, olmasını istediğimiz durumları ilk önce zihnimizde canlandırmak gerekir.  Bu durumlarla ilgili düşüncelerimizi değiştirip,  zihnimizde yeni bir seçenek yeni bir biz yaratmamız gerekmektedir. Hayalini  kurup zihnimizde bir hedef ve vizyon yarattığımız şeylere sahip olabiliriz.  Hiçbir şey yoktur ki önceden hayali kurulmamış olsun. Doyumlu, keyifli ve daima zenginlik dolu bir hayat istiyorsak bunun hepimiz için gerçekleştirilebilir bir durum olduğunu kabul edip önce zihnimizde zengin olmayı seçmeliyiz. Zihninizde canlandırdığımız her şey yavaş yavaş hayatınızda çeşitli yollarla oluşmaya başlayacaktır. Kısacası ne olmayı istiyorsan önce  zihninde o kişi olmayı seç. Bu bilinçaltının çalışma kuralı ve evrensel yasadır. Önce olmak istediğiniz şeyi zihninizde her gün olduğunuzu görün. Bir gün  göreceksiniz ki gerçekten o kişi olmaya başlamışsınız.

Sevgiyle kalın…

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sınavda Başarı Mı? Öğrenmenin İpuçları – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Ara 14, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Öğrenci olarak geçirdiği yıllar boyunca çocuklarımız ve gençlerimiz çok çeşitli şeyler öğreniyor ve bir çok deneyim yaşıyorlar. Ancak ne yazık ki bu deneyimler ve öğrendikleri bilgiler, eve dönmeden önce o gün öğrendiklerini düşünüp içlerinde değerlendirmedikçe ve kendileriyle birlikte neleri götürmek istediklerini belirlemedikçe, bilgiler öğrendikleri ortamda kalır.

Ancak öğrenilenlerin ne zaman kullanılacağına bilinçli olarak karar verirlerse ve farkında olurlarsa o bilgi, dersane, okul ya da özel öğretmenin bilgiyi aktardığı yerde kalmayacaktır.

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre bir grup öğrenci, öğrendikleri sınıfta sınava girdiklerinde hepsi sınavda başarı sağlamış ve iyi notlar almışlar. Sınavdan beş dakika sonra okulun içindeki spor salonunda aynı öğrencilere aynı sınav yapılmış ve yüzde yetmiş beşi sınavdan kötü not almışlar.

Sebep çok basit sınavda başarı için öğrenmenin ipuçları, öğrendiklerini başka ortama taşıyabilmektir.

Bilinçaltıyla ilgili bir araştırmaya göre, saniyede iki milyon kadar bilgiyi depolar bu nedenle bilgi depolamadaki bu seçicilik beyni gereksiz şeylerle doldurmaya karşı koruyucu bir önlemdir ama ne yazık ki öğrenilenleri gerektiği yerde ve zamanda kullanmayı engelleyebilir. Bu nedenledir ki sınava giren öğrenciler ya da kişiler sınavdan çıktıklarında çok iyi bildiğim soruyu unuttum ya da yapamadım derler. Bilgilerini sınav ortamına taşıyamamışlardır çünkü.

Öğrenilenleri sindirmenin en iyi yolu gerek duyulduğunda akla getirmektir. Örneğin, telefon numaranızı her gün aklınızda tutmaya çalışırsanız çıldırırsınız. Birisini arayacağınız zaman hatırlasanız da işe yaramaz. Ama birisi sorduğunda hatırlamak en iyi pekiştirmedir.

Öyleyse sınavda başarı ve öğrenmenin ipucu olarak, öğrenme nerde gerçekleştiyse öğrencinin veya kişinin o odadan götürmek istediği şeyleri düşünmesini isteyin. Ve onları nereye götürmek istediklerini de düşünmeliler. Sınava girecekleri herhangi bir derslik mi? Evdeki çalışma masası mı? Okul mu? Dersane mi? Gelecekte bu alanda öğrendikleri ve kavradıkları ve kendiliğinden akıllarına gelecek olan şeylerin işe yarayacağı yerleri düşünmelerini isteyin.

Bu bilgilerin bilinçdışı aklınıza yerleşmesine izin verebilirsiniz. Bu bilgilerin nerede kullanılacağını farkında olsanız da olmasanız da nasıl sınıflanacağını bilinçdışı düzeyde bilirsiniz.

Ve bir ipucu daha, uyumadan önce kişiler değişik ruh hallerinde olduğu yani trans durumunda olduğu için bilinçaltına telkin verebilirsiniz. Çocuğunuzun ya da kendinizin o gün öğrendiklerinizi sınıflandırmasını ve gerektiği yerde kullanmak üzere bilinçli aklınıza sunmasını bilinçaltınızdan isteyebilirsiniz.

Yaşam koçunuz olarak sizden bilinçdışınızın başka biri değil sizin parçanız olduğunu anlamanızı istiyorum. Basit bir parça değil ve farklı işliyor. Öğrendiğiniz yeri o bilgiyi kullanırken hatırladığınız sürece orada öğrendikleriniz sizi yalnız bırakmayacaktır.

Sevgiyle kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Neden Her Yerde AUDI Görüyordu? Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Ara 13, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Hayatı boyunca bir arabanın bile hayalini kurmamıştı. Ya da şartlar kurmasını engellemişti. Belli süreler ailesinin arabası olmuş ama kısa süre sonra satılmıştı. Bir erkek olarak bir araba sahibi olmak ona göre çok önemliydi ama nasıl olacaktı ki? Bu imkansızdı..

Yaşam koçları ve NLP uzmanları dünyada herhangi biri için mümkün olanın herkes için mümkün olduğu varsayımından yola çıkarlar. Onun için de bir Audi’ye sahip olmak mümkündü. Ama nasıl?

Yeterince nedeniniz varsa nasılı da gelir. Önce karar verip bir hedef belirlemeniz gerekiyor. Eğer amacınıza ilişkin yeterine geçerli nedene sahipseniz ona nasıl ulaşacağınızın da yolları açılmış oluyor. Nasıl mı? Siz hedef belirlediğinizde algı kapılarınızı açmış oluyorsunuz. Geçmişte sadece duyularınıza hitap eden ama siz herhangi bir hedef koymadığınız için yanınızdan gelip geçen fırsatlar algı kapınızın açılmasıyla bir bir görünür olmaya başlıyor.

Algı, bilginin alınması, yorumlanması ve düzenlenmesidir. Oysa bilinçaltımız bir araştırmaya göre saniyede iki milyon kadar bilgiyi toplar ve çeşitli şekillerde depo eder. Bu yüzden biz bir hedefe karar vermeden önce, bilgi yağmurunda boğulmamak için gelen bilgileri sadece duyumsarız ne zaman ki algı kapımız açılır, o zaman gelen bilgi fırsata dönüşür.

Bakmakla görmek arasında elbette fark vardır. Kararı vermeden ve hedefe adanmadan önce yalnızca bakarız. Oysa hedefe adandıktan sonra fırsatlar yağmaya başlar.

Sizin hayatınız için bir kararınız yoksa, başkasının sizin için verdiği kararlara uymak zorunda kalırsınız.

Şimdi, nasılını düşünmeden, gerçekten istediğiniz her şeye ulaşmanın kararını verin. Kararınızı verdiğiniz anda algı kapılarınızı açacak ve daha önce görmediğiniz fırsatların yanınızda durduğunu farkedeceksiniz…

Bahsettiğim kişi bir Audi almaya karar verdiği günden itibaren her yerde almaya çalıştığı arabayı görmeye başladı. Evet algıda seçicilikti bu. Hedefini yakından gördükçe daha da bağlandı. Algı kapıları açıldı ve karşısına çıkan yeni iş fırsatlarını görmeye başladı, yeni bir sektöre yatırım yaptı ve beklentisinden çok daha fazlasını kazandı. Ve sonuçta Audi’ye bindi.

Her şeye sahip olabilirsiniz, yeter ki isteyin. Kararların gücüne inanın…

Sevgilerimle,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Haydi Karar Verelim – Yaşam Koçu İnci AKTAŞ

Ara 13, 2011   //   by inciaktas   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

Haydi karar verelim. Uzun zamandır yapmadığınız ertelediğiniz bir eylemin kararını. En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir derler. Çünkü eğer siz kendiniz için bir karar vermezseniz emin olun bir başkası bunu sizin için yapacaktır.

Çoğumuz yıllarımızı hazırlıkla geçiririz yaşama hazırlanmakla. Oysa insan yaşamak için doğmamış mıdır? Fazla kilolarımız olduğunu bildiğimiz halde rejim yapmayız. Ama her gün bu rejim için hazırlanırız. Pazartesi başlamak için. Oysa, o Pazartesi hiç gelmez.

Kaderimizin karar anlarında biçimlendiğini bilseydik davranışımız yine böyle mi olurdu? Bir düşünün şuan ki hayatınız on yıl önceki kararlarınızın bir sonucu değil mi? Öyleyse buna yaşamamız gereken bizim elimizde olmayan kaderimiz demek ne kadar doğru olur? Peki bugün alacağımız kararların geleceğimizi belirlediğinden kuşkusu olan var mı? Hepimizin hayatımızın dönüm noktaları dediğimiz kararları olmuştur. Belki de yanlış kararlardır bunlar hayatımızı daha iyiye götürememiştir. Ama bilmemiz gereken bu yanlış kararları lehimize çevirmektir. Doğru düşünmek başarıyı getirir kuşkusuz. Doğru düşünmek de yaşadığımız deneyimlerden geldiğine göre, bu deneyimler kötü düşünmenin sonucu yanlış kararlar değil midir?

Karar vermekten korkmayın. Her cesur tecrübenin arkasında sağlam bir karar vardır. Herhangi bir alanda başarılı olmuş insanların davranış ve düşünce biçimlerini incelerseniz, hızlı kararlar alıp bu sonuçlara ulaşmak için yaklaşımlarını değiştiren kişiler olduklarını görürsünüz.

Bir şeyi yapmaya karar verdiğinizde sinir sisteminiz harekete geçer ve o karara ilişkin tüm referansları algılamaya hazır duruma geçersiniz. Ben Allah’ın kimseyi kayırmadığını düşünüyorum. O Tanrının kayırdığını düşündüğümüz insanların karşılarına çıkan fırsatlar işte bu kesin kararlardan sonra meydana gelir. Ve çoğumuzun fark edemediği o fırsatları algılama gücüne sahip olurlar.

Bunu yapabilirsiniz. Hayatınızın kontrolünü bugün şuanda elinize alabilirsiniz. Tek bir kararla. Çünkü kaderimiz bize ait olmazsa bir hiç oluruz. Karar vermeniz gerektiğinde günlerce düşünmeyin. Sadece karar verin. Çünkü doğru ya da yanlış yoktur. Yalnızca seçimler vardır. Endişelerinizi bir kenara bırakın artık. Endişelerinizi düşünürseniz başarısız olursunuz. Yalnızca karar verin.

Her başarı kararların ürünüdür. Koşullar ne olursa olsun verilen kararların. Bazı iş yerlerine gittiğimde yüzü hiç gülmeyen ve hayatından memnun olmayan çalışanlarla karşılaşırım. Eğer mutlu değillerse neden hala çalışmaya devam ettiklerini sorarım. Genellikle gelecekten korkarlar. İşlerini kaybetmenin getireceği belirsizlikten. Yirmi sene sonra muhtemelen aynı asık suratla, aynı işyerinden aynı görevi otuz yılın üzerinde sürdürerek emekli olduklarını öğreneceğim. Dikkat ederseniz bir işi mutsuz olunan halde sürdürmekten bahsediyorum. Çünkü hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Ne yazıkki hayat kendisi için en iyisinden başkasını kabul etmeyenlere en iyisini verir. Kimileri için en iyi ya da mutluluk yaptığı iş olabilir. Her ne yapıyorsanız. Mutlu değilseniz hemen değişikliğe karar verin. Mutluysanız kanıtlayın. Gülümseyin. Ama şu anda bulunduğunuz nokta sizi ileri taşımıyor ve mutsuz ediyorsa hemen şimdi kararınızı verin. Her şeyi büyük bir kararlılıkla yapın. Gerekiyorsa istifa edin, gerekiyorsa farklı bir şey yapın, gerekiyorsa zam isteyin ama lütfen karar verin.

Yaşamımızın kontrolünü elimize almak kararlardan geçiyor. Kararların gücünü unutmayın. Hemen şimdi uzun zamandır yapmak isteyip yapamadığınız bir eylem kararını alın. Resim yapmak, uzun zamandır aramadığınız birini aramak, işe girmek, işten ayrılmak. Karar verin! Hemen şimdi. Eğer bu gerçek bir kararsa bunu gerçekleştirmek için ilk adımı atarak, kararınızın gerçekliğini test edin. Kararınıza adanın.

Karar verme gücünüzü geliştirmek için her konuda bir çok karar vermelisiniz. Sonuçlar iyi veya kötüdür. Asıl sorun bu değil, asıl sorun ders almamızdır. Hayatımızın kontrolünü eline aldığımız için verdiğimiz karardan zevk alın ve onlara bağlı kalın, yalnızca yaklaşımlarınızı değiştirin. Kendinizi diğer tüm ihtimallerden koparın. Kararlarınıza adanın. Çünkü kısa dönemde çok imkansız gibi görünen bir şey uzun dönemde gerçekten mümkün olabiliyor. Asla bırakmayı denemeyin.

Bizi karar vermeye ya da vermemeye iten güç, bu kararın sonucunun bize üzüntü mü yoksa sevinç mi vereceğidir. Sonuçtaki üzüntü ve ya sevinç kavramı ise çoğunlukla değerlerimiz, çevreden aldığımız referans deneyimlerimiz, kurallarımız, duygusal durumumuz veya inançlarımızdır. Kimisine keder verecek bir karar size sevinç ve mutluluk verebilir. Tabi ki kişiliğiniz, tutumunuz ve yukarıda belirttiklerimdir bunu belirleyen. Ama bazı şeyler vardır ki sonucunda herkese acı ve keder getirir. Örneğin, aşırı hız. Aşırı hız yapmanın, motoru denemenin o anki hazzı kişilere o anlık zevk verebilir. Ancak acı ve zevk kavramını da uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Aşırı hızın getireceği olası bir kaza herkese acı getirir. Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınma kararı hayatımızı kurtarabilir.

Bu nedenle kararlarımızı geçici zevklere değil uzun vadeli zevklere göre vermeliyiz. Fazla kilolarımızdan kurtulmak gibi. Bana söyler misiniz, hangi yiyecek zayıf olmaktan, giydiğimizin yakışması ve özgüvenimizin verdiği zevkten daha fazla zevk verebilir insana?

Koca bir dilim pastayı mideye indirme kararını genelde onu yemenin on dakikalık zevkine bağlayarak alırız. Ancak kararımızı onu yememenin ömür boyu vereceği zevke istinaden verirsek, onu elimizle itmekten bile kısa vadeli zevki zaten hissederiz.

Ancak ne yazık ki biz insanoğlu kararlarımızı acıdan kaçınmaya göre alıyoruz. Son değinmek istediğim konu da bu. Herkes karşımızda bir buçuk porsiyon İskender kebabı yerken bizim yalnızca üzüm şırası içmemize engel olan, kebabı yeme kararını verdiren, yemediğimiz takdirde o gün ve o an çekeceğimiz acıdır. Yemenin zevki değil aslında. Yine de ben sonunda zevk getirecek acılara dayanılabileceğini düşünenlerdenim.

Yaşam Koçunuzdan son söz: Herhangi bir konuda karar verdiğinizde ve başarılı sonuçlar arzuladığınızda aklınızdan çıkarmayın. Rahatlığın yolu rahatsızlıktan, zevkin yolu acıdan geçer. Sabredenler, azmedenler ve kararlarına adananlar meyvesini yerler. Ve katlandıkları tüm acıya değer. Unutmayın karar vermeyen insan hiçbir yerde yol kat edemez…

Sevgiyle Kalın,

İnci AKTAŞ – Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

(0224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sayfalar:«1...232425262728293031»

Ara

Kategoriler