Browsing articles tagged with " Plena Human bursa"

İmaj

Oca 10, 2020   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments
  İdeal dünya diye bir yer olsaydı ve biz burada yaşasaydık eğer iç güzelliğimiz, kültürümüz, ahlaki değerlerimiz ve zekamızı değerlendirilir dik büyük ihtimalle. Ancak günümüz dünyasının gerçeği istesekte istemesekte görüntünüze göre değerlendiriyoruz.
İmaj, mevcut durumu var olmak istediğiniz duruma çekmek ise hayatınızın tüm yönlerini de dahil ederek giysilerinizi zarafetinizle bütünleştirmektir . Başkalarının üzerinde bıraktığınız ilk iz, sizin izleniminizdir. Bu sebeple ilk önce örtünmek ve giyinmek arasındaki farkı keşfetmeliyiz. Çabanız ne kadar fazla olursa olsun imajınızdaki açığınız sizin başarınızı gölgeler. Doğru bir kişisel imaj insanın hem iç dünyasını hem dış dünyasını geliştirmektedir. Tarzınızın iş alanınıza ve sosyal yaşantınızda gerçekte görünmek istediğiniz gibi, tüm detaylarına dikkat ederek oluşturabilirsiniz.
“ Güneş olmasan da yıldız ol ama gökteki en parlak yıldız sen ol..” – Tagore –

Online eğitimler için www.plenahuman.com adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Online eğitim programlarına kayıt olduktan sonra istediğiniz yerden istediğiniz zaman eğitimlerimize katılabilirsiniz.

Bireysel online seanslar için ise, 02242434314 nolu telefondan bize ulaşabilirsiniz.

Senem Usanmaz
Profesyonel Koç-Nlp Uzmanı
İmaj ve Yönetimi, Sağlıkla zayıflama ve
Kilo verme teknikleri uygulayıcısı

Hayatındaki Fazlalıkların Neler? 

May 20, 2019   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

 

   İçinde bulunduğumuz çağ bizi sürekli bir şeyleri biriktirmeyi zorunlu kılar hale getirmiştir. Bir şeylere sahip olmanın hiçbir sakıncası yoktur ancak gereğinden fazla tüketme ihtiyacı içimizdeki bir takım değersizlik hisleri ile ilgili olabilir. 

   Etrafınıza baktığınızda gördüğünüz her şey gerçekten ne kadar gerekli? Ne kadar çok yük taşıdığımızın farkında mıyız? Arabamızın temizliğinden, evimizin gereksiz birçok eşyayla tıka basa olmasına kadar, giyinme dolaplarımızdaki gereksiz kıyafetlere, kafamızdaki gereksiz yüklere, vücudumuzdaki fazla taşıdığımız her yüke ne kadar ihtiyacımız var? Daha fazla anlam arama, daha fazla duyum ve mutluluk aramak için mi tüketiyoruz? Sadece anlık mutluluklar için tüketim halinde isek yanlış bir felsefenin içindeyiz demektir. 

   Hiç ihtiyacımız yokken sahip olmayı arzuladığımız şeylere sahip olduğumuzda daha değerli olmayacağız. Uygarlığımız; yüzeysel şeylere verdiği anlamlarla geçici modalar yaratarak yorgun düşmeye, kendisine gereksiz yükler yüklemeye devam ediyor. Gerçek tatminsizliklerimizin kaynağını bulmak yerine yeni şeyler anarak anlık mutluluklar yaratarak doyum bulmaya çalışmak anlamsızdır. Gerçek doyum sadelikte ve daha az şeye sahip olmakta gizlidir. Belki de gerçek mutluluk hayatımızdaki yüklerden kurtularak bir şeyleri eksiltmekte yatar. Koçluktaki sadeleşme kavramı; insanın kendisine yük oluşturan şeyleri, sıkı sıkıya tutunduğu yüklerin farkına varmasını sağlayarak bu yüklerden kurtulup sadeleşmesini sağlamayı amaçlar. Tüm fazlalıklardan arınmış sade bir yaşam gerçek huzur, gerçek bir mutluluk demektir. 

   Peki siz sade bir yaşama ne kadar hazırsınız ve ne kadar istiyorsunuz? Sade yaşamamanın hayatınızdan götürdükleri ve maliyeti nedir? 

 

Özlem Aktaş

Psikolojik Danışman, Profesyonel Koç, Eğitmen

(224)2434314

05335179512

Online eğitimler için www.plenahuman.com adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Online eğitim programlarına kayıt olduktan sonra istediğiniz yerden istediğiniz zaman eğitimlerimize katılabilirsiniz.

Bireysel online seanslar için ise, 02242434314 nolu telefondan bize ulaşabilirsiniz.

Ayna Danışmanlık Faaliyetlerine Plena Human Akademi Olarak Devam Etmektedir

Ara 1, 2017   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

Plane Human (108)

Değerli danışanlarımız, eğitim katılımcılarımız ve dostlarımız;

Ayna Eğitim Danışmanlık ve Kişisel Gelişim Merkezi, Haziran 2017 tarihinden beri faaliyetlerine Plena Human Bütünsel İnsan Gelişim Akademisi olarak devam etmektedir.

Plena Human Bütünsel İnsan demektir ve insan içten dışa gelişen bir varlıktır. Uluslararası vizyonumuz ve Türkiye çapında gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin bir çok alanda tek ve özgün olması Plena Human Bütünsel İnsan Gelişim Akademi’sini (Önceki adıyla; Ayna Eğitim Danışmanlık ve Kişisel Gelişim Merkezini) sektöründe lider konuma taşımaktadır.

Gelişen uzman kadromuz, deneyimli eğitmen, yaşam koçu ve psikolojik danışmanlarımız, eğitim çeşitliliğimiz ve siz değerli danışan ve eğitim katılımcılarımızın güveniyle büyümeye devam edeceğiz.

Sevgi ve saygılarımızla,

Kurucular; Özlem Aktaş & İnci Aktaş

Plena Human Bütünsel İnsan Gelişim Akademisi

(Ayna Eğitim Danışmanlık ve Kişisel Gelişim Merkezi)

Bursa

02242434314

Online eğitimler için www.plenahuman.com adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Online eğitim programlarına kayıt olduktan sonra istediğiniz yerden istediğiniz zaman eğitimlerimize katılabilirsiniz.

Bireysel online seanslar için ise, 02242434314 nolu telefondan bize ulaşabilirsiniz.

Kontrollü ve Bilinçli Nefesin Düşünceler Üzerindeki Etkisi Nedir? – Hicran İpekbağlar

Düşünce ve nefes beraber hareket ederler. Düşüncelerimiz ya da nefesimiz arasında boşluklar yaratabildiğimizde içsel boşluğunuzu keşfedebilirsiniz. O boşluklar oluşturulmadan genellikle düşünceler tekrarlayıcı, ruhsuz, yaratıcılıktan uzak bir duruma gelir ki çoğu zaman bunun farkına bile varamayız. Ne iki nefes arasına konulan ne de düşünce arasında oluşturulabilen boşlukların uzunluğu için endişelenmek gerekmez. Bunun için birkaç saniye bile yeterlidir. Zaman içinde bu süreler kendi kendilerine uzar ve kendiliğinden gelişir. Amaç dikkatimizi uzunluklarından çok, sık sık tekrarlamak ve kalıcı olmasını sağlamaya yönlendirmek.

Kişisel gelişim, aklına gelen her seferde nefesine dikkat etmektir. Bunu dikkatle ve sürekli yapabildiğimizde geri dönülmez bir yolculuğa adım atmış olarak yatay genişlemeden dikey yükselişe geçmiş olabiliriz.

Nefesimizin farkında olmak, dikkatimizi düşüncelerden uzaklaştırarak bir boşluk yaratır. Bilinç geliştirmenin tek yolu budur. Bütünsel bilinçle temas etmenin, şimdiye ve buraya getirmenin tek yolu budur. Nefesinizin farkında olmak. Nefes alıp verirken neler hissettiğinize dikkat edin. Havanın vücudunuza giriş çıkışını hissedin. Göğsünüzün ve karnınızın nasıl genişleyip büzüldüğünü fark edin. Tek bir bilinçli nefes bile kesintisizce dizilen düşüncelerin olduğu yerde bir boşluk açmak için yeterlidir. Tek bir bilinçli nefes üzerine dikkat kesildiğinizde ve bunu günde birkaç kez tekrarlandığınızda hayatınıza bir anlam kazandırmak için yeni bir başlangıç yapabilirsiniz. Birkaç saatten uzun süre meditasyon yapsanız bile aslında ihtiyacınız olan tek bir bilinçli nefestir. Uzun süreli meditasyonlarda oluşturacağınız tüm fayda, tek bir bilinçli nefesle ulaşabileceğiniz kadardır. Nefes sizin organize ettiğiniz bir şey olmasa da, olduğuna tanıklık ettiğiniz bir şeydir. Nefes alış verişlerini organize eden ve sürdüren mekanizma otonom sinir sisteminin programıdır. Sizin bütün yapmanız gereken, nefes alış verişini ve nefes alışverişlerine bağlı düşünceyi izlemek, nefesi ve düşünceyi beraberce tüm yüzü ile gözlemlemektir. Gözlemlerken dikkatinizi yönlendirmeniz gereken şey nefes verdikten sonra bir sonrakini almaya başlamadan önce oluşan aralığı da hissetmektir. Bunun için hiçbir çabaya gerek duyulmaz. Tam tersi üst bir gayret göstermek amacı engelleyebilir.

Özel bir çalışma yapılmadığı sürece herkes içinde bulunduğu şartların getirisi olarak yetersiz nefes alıp verir. Kişi nefesinin ne kadar farkında olursa, nefes alış verişlerinin kapasitesi ve nefes kalitesi o oranda gelişir. Nefes farkındalığı hayatınızda bir boşluk yaratmanın ve yeni bir bilinç oluşturmanın en etkili yollarından biri olarak en uygun içe dönme, kendini bilme ve kendini anlamlandırma çalışmasıdır.

Nefesinizin farkında olmak, sizi ‘an’da kalmaya zorlar; bu da içsel değişimin anahtarıdır. Nefesinizin farkında olduğunuz her seferinde, kesinlikle şimdide ve burada olursunuz. Nefesinizi düşünemeyeceğinizi ve sadece farkında olabileceğinizi de anlayabilirsiniz. Bilinçli nefes içsel ve gereksiz konuşmayı durdurur. Ama yarı uykuda ya da bir transta olmanın ötesinde tamamen farkında ve fazlasıyla enerjik olursunuz. Bu durumda düşüncenin altına düşmez, üzerine çıkarsınız. Nefes alış verişlerinize dikkat etmeye başladığınızda nefes ve düşünce arasındaki ilişkiyi anlamlandırmaya başlarsınız. Nefes ve düşüncenin beraber çalıştığını fark ettiğinizde şimdide ve anda kalmanın ne demek olduğunu anlayabilirsiniz.

Nefes Terapisti- Hicran İPEKBAĞLAR

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Doğru Nefes ve Beyin İlişkisi – Hicran İpekbağlar

Haz 18, 2014   //   by admin   //   Doğru Nefes ve Beyin İlişkisi, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

İnsan beyni evrenin en bilinmeyen, en karmaşık ve en mucizevi öğesidir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği de beynini kullanabilme özelliğidir.

Beynimizin sağlıklı olarak işlevini sürdürebilmesi için, kalbimizin beyne bir günde ortalama 57 damacana kan pompalaması gerekir.
Çünkü su ve oksijene ihtiyacı var…

Beynimiz toplam ağırlığımızın %2 si kadar olmasına rağmen
gıdaların %25 i, alınan oksijenin %2O si beyin için harcanır ve beynin %80 i sudan oluşur.

Su ve oksijen kullanımının ne kadar önemli olduğunu söylemeye bile gerek duymuyorum. Aklı olan herkesin bunu anlayabileceğini düşünüyorum.

Fiziksel sağlığımız yani, beyin ve diğer organların yeterli derecede oksijen alıp sağlıklı hücreler üretmesi için bol oksijen ve su bakımından zengin kana ihtiyaç var. Son yıllarda yapılan araştırmalar her iki kişiden birinin ciddi hastalıklarla boğuştuğunu ortaya çıkardı. Bunun en büyük sebebi insanların %30 oksijen alan akciğerin sadece ortasını kullanarak yaptığı göğüs nefesini kullanıyor olması…

Sorsanız herkes doğru nefes aldığını iddia eder. Ama gerekli testi yaptıktan sonra göğüs, hatta “köprücük” dediğimiz en kısıtlı oksijen sağlayan üst akciğer solunumu yaptığını görüyoruz.

ÖYLEYSE BİLİNÇLİ NEFESLE BEYİN KİMYASINI OLUMLU YÖNDE NASIL DEĞİŞTİREBİLİRİZ?

Düzenli şekilde ve bilinçle alınan nefes direk beyin zarı üzerinde etkisini göstermektedir, beyin zarının daha fazla kan ve dolayısı ile daha fazla oksijenle beslenmesini sağlamaktadır.
Bilinçli olarak nefes almak sinirsel gerginliklerimizi kaldırır, bedenimizin gevşemesine yardımcı olur, pozitif enerjimizi yükseltir, hastalıklara karşı vücudumuzun direncini artırır. Buna karşılık yeterli oksijenin alınmadığı zamanlarda en basitinden baş ağrısı, bitkinlik, yorgunluk ve negatif enerjinin yükselmesi ile her şeye karşı isteksizlik meydana gelir. Bunu, kapalı bir odada uzun müddet kaldığımızda kendi üzerimizde test etmemiz her zaman mümkündür.

En faydalı ve doğru nefes, her iki burun kanalından birden eşit oranda, farkındalıkla ve kontrollü olarak yavaş yavaş alınan nefestir. Ağızdan nefes alındığında oksijenden yeteri kadar istifade edilemez. Bunun nedeni nefesin vücuda girişini sağlayan kanallarının burun deliklerinden başlıyor olmasıdır.

Dikkatli bir gözlem yaparsak, insanın normal yaşamı içinde iki burun deliğinden birden eşit nefes alamadığını fark ederiz. Burun kanallarımızdan bir tanesi açık ve kullanılabilir olduğunda diğeri faaliyetini yavaşlatmaktadır, bu 60 ila 90 dakikalık aralıklarla değişme eğilimindedir. Bu değişimde bir burun deliği baskın olduğunda, o burnun boşluğundaki damarlar daralırken, burun boşluğu genişler. Bu esnada, diğer burun boşluğundaki damarlar genişlerken, burun boşluğu daralır. Oysa, ideal olan her iki burun deliğinden de yukarıda söylediğimiz gibi eşit nefes alabilmektir.

Burun mukozası altında bulunan sinir uçları, beyinle irtibatlı olduğundan, solunumdaki bu değişim, beynin normal çalışmasına ve fonksiyonlarına tesir etmektedir. Eğer sağ burundan nefes alınırsa, ki bu diğer burun tıkanarak da uygulanabilir, sol beyinde elektrikî aktivite artar ve bu beyinden elektroensefalogram (EEG) ile izlenebilir. Tersine, eğer sol burundan nefes alınırsa, sağ beyinde elektrikî aktivite artar.

Bilindiği üzere, insan beyni sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreden yaratılmıştır. Diğer taraftan irade dışı çalışan iç organ faaliyetlerini düzenleyen otonom sinir sisteminin iki ana dalı vardır: 1- Sempatik sinir sistemi, 2- Parasempatik sinir sistemi. Sol beyin yarım küresi sempatik sinir sistemi faaliyetlerini düzenler, sağ beyin yarım küresi parasempatik sinir sisteminin fonksiyonlarını düzenler. Yani sağ burundan nefes alırken farkında olmadan sempatik sinir sisteminin, sol burundan nefes alırken de parasempatik sinir sisteminin faaliyetlerini artırmış oluyoruz.

Beyin konusunda yapılan araştırmalarda, her yarı kürenin kendine özgü karakteristik davranış kalıpları olduğu, bunların da ancak elektrik o yarı kürede merkezlenirse ortaya çıktığı anlaşılmıştır.

Enerji sol yarı kürede yoğunlaştığında kişi daha aktif, sözel, entellektüel, dışa dönük, yaratıcı olur. Bunun karşısında sağ yarı kürenin baskın olması, pasiflik, görsellik ve işitsellik, duygusal tepkiler, içe dönüklük ile kendini gösterir.

Sağ burun deliği nefes alırken sol yarı küre hüküm sürer, sol burun deliği nefes alırken sağ yarı küre. Her iki burun deliği bir anda çalıştığında beyin yarı kürelerinin her ikisi hüküm sürer. Nefes alınan burun deliğini değiştirmekle beyin yarı küresinin hakimiyeti de tersine döner, organizmadaki kimyasal reaksiyonlar değişir. Nefes almanın bilinçli kontrolü beden kimyasının da bilinçli olarak kontrol edilmesini sağlar.

İnsanın duyguları beden kimyasının bir ürünüdür. Nefes alma biçimini beden kimyasını değiştirecek ve bu da duygusal durumumuzda bir değişiklik yaratacaktır. Hastalık durumu da beden kimyasının bir sonucudur.

Düzenli burun nefesi egzersizleriyle, SEMPATİK VE PARASEMPATİK sinir sistemini bilinçli olarak dengelediğimizde sağlığımızı da dengeleyebileceğimizi fark edeceğiz.

Hicran İPEKBAĞLAR – Nefes Koçu

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Çok Önemli Bir Karar Çocuk Sahibi Olmak – İnci Aktaş

Nis 2, 2014   //   by admin   //   Çok Önemli Bir Karar Çocuk Sahibi Olmak, Kişisel Gelişim, Makaleler  //  No Comments

Büyük bir şirketin pazarlama müdürü olan bir adam vardı. Günde 16 saat çalışıyor ve sürekli dünyanın her yerine iş seyahatlerine gidiyordu. Karısı onu bu yüzden terkettiğinde ülsere yakalandı. Bir süre sonra da kalp krizi geçirdi. Doktoru artık dağcılık yapamayacağını söylediğinde çok üzüldü, zira bu onun tek zevkiydi. Yine de çalışmaya devam etti. Genel müdür yardımcılığına terfi ettiği gün 17 yaşındaki oğlunun kansere yakalandığını öğrendi. Ama hırslıydı. Amacı genel müdür olmaktı. Artık bazen 18 saat çalışıyor ve oğlunu ancak haftada bir ziyaret edebiliyordu. Genel müdür olduktan 1 hafta sonra oğlu vefat etti. Cenazeden sonra işe döndüğünde sekreterine şöyle dedi; “Biliyor musun, hayatta en çok istediğim şey bir oğlum olmasıydı ve en çok değer verdiğim şey de oydu.” Ama gerçekten öyle miydi? Bir çocuk sahibi olduğumuzda çocukla birlikte bir annenin ve bir babanın doğduğunu bilmiyor muydu?

Bireylerin gelişim evrelerini Ericksoncu yaklaşımla aktardığım yazılarıma bugün çocuk sahibi olma evresiyle devam ediyorum.

Öncelikle potansiyel ebeveynler üçüncü bir kişiyi aralarına alma ve onu büyütme isteklerini ailelerinin baskısından ayırmalıdır. Özellikle “ben anne ya da baba olduğumda, daha kendim çocuktum,” diyecek çok genç yaşta çocuk sahibi olmak isteyen bireylerin, bunun iyice ayrımına varabilmesi gerekir.

Üvey çocuklara sahip olmak ise ebeveynlere çocukların muhtemel kırgınlıklarını bertaraf etmek gibi daha farklı sorumluluklar yükleyebilir. Ayrıca eşler sevgilerini genişletebilmeli, sadece biyolojik olanak onlara ait olan bir çocuğu sevme gibi narşist bir tutum içine girmemelidirler.

Ailenin kendi çocuğu olsa da olmasa da, çocuklar eve girdiği andan itibaren anne babanın şahsi zevk ve isteklerini erteleyebilmesi ihtiyacını yaratır. Buna hazır mısınız? Sırf iki küçük çocuğunuz var diye, onlar en az 3 yaşına gelene kadar tüm zevklerinizi bir kenara bırakabilir misiniz? Cevabınız “evet” olmadan bu karara varmamanızı öneririm.

Eşler çocuğa bakabilmeli, yönlendirebilmeli ve baskın ama arkadaşça bir tavırla onları idare edebilmelidirler. Kurallar olmalı ve çocuğu bu kurallara uyma sorumluluğu verilmelidir. Bir kez sorumluluk verildiğinde ise sorumluluğu yerine getireceğine güvenmelisiniz.

Bağlılık gösteren davranışlar kadar sözlü ve sözsüz sevgi ifadeleri kullanılmalıdır. Ebeveynler, çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için almaları gereken sorumluluklara dayanabilmeli, çocuğun sözsüz davranışlarıyla ilgili hemen hüküm vermekten kaçınmalıdırlar.

Ayrıca eşler çocuklarının istekleriyle, kendilerinin giderilmemiş ihtiyaçlarının getirdiği istekleri birbirinden ayırmalıdır. Kendisi doktor olamadı diye, bunun için çocuğunu zorlamamalıdır.

Çocuğu yetiştirme evresine yarınki yanımda değineceğim, şimdilik sevgiyle kalın.

 

İnci Aktaş

Evlilik Danışmanı, NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam Koçu, Eğitmen

(224)2434314

Erkekle Kadının Hayata Bakış Açıları ve İletişim Nasıl Olmalı? – İletişim Koçu Özlem Aktaş

İletişim hayatın belki de en zor işi, özelikle duygusal bir ilişki ise yaşadığımız. Sağlıklı ve kalıcı sevgiler kurmak, yaşatabilmek için; farklılıkları anlamak ve farklılıklarla aslında hayatın güzel olduğunu ve daha yaşanılır olduğunu anlamaktan geçer.  İlişkilerimizde birbirimizi anlayabilmek, sevgimizi olması gerektiği gibi yaşayabilmek için aslında;  farklı cinsler olarak öncelikle hayata bakış açılarımızın farklı olabileceğini anlamamız gerekiyor. Karşımdaki insanın her konuda benim gibi düşünmesini beklemem, düşünmediği ve  beklentilerimi karşılamadığı için aslında anlaşamadığımıza karar verip, ilişkimizde sorunlar olduğuna inanıp bunu ilan etmek, çabuk karar vermek olabilir mi? Ya da karşımdakinin de kendine ait bir karakterinin olduğunu, deneyimlerinin ve dünyayı algılayış şeklinin farklı olabileceğini niye görmek istemeyiz ki? Bilimsel olarak kanıtlanmış bazı gerçekler var. Kadın ve erkek beyni farklı çalışıyor. Bunu artık herkes biliyor, peki bu durumda hala niçin karşımızdakinin bizi yeterince anlamadığını düşünüyoruz? Aslında anlamadığımız şey; farklı iletişimler kuruyor olmamız olamaz mı? Ya da aslında karşımızdaki kişinin anlatmak istediği başka bir şey olabilir mi? Aslında yanlış anlamalara sebep olmamak için iletişim ve ilişki  koçluğunda bizim sıkça sorduğumuz şu soru sorulmalıdır; Bana bunu mu demek istedin? Tam olarak nasıl? Ya da benim anladığım şu gibi yaklaşımlar ve soru şekilleri duruma daha çok netlik kazandıracaktır. Çünkü genellikle birbirimizi yanlış anlamaya eğilimliyizdir. Durumları, anlamak istediğimiz şekilde anlamayı, aldığımız bilgiyi kendimize göre çarpıtıp, genelleyerek farklı yorumlamalar yapıp kendi dünya modelimize göre anlamlandırmayı tercih ederiz.

İletişimin % 7 ‘sinin sözcükler, %38 ‘in sözcükleri söyleyiş şeklimiz, geri kalanının ise beden dilinin oluşturduğunu düşünürsek aslında doğru iletişim kurabilmek için, sözcüklerden ziyade sözcükleri nasıl söylediğimiz ve beden dilimizle bunu nasıl ifade ettiğimiz önemlidir. İkili ilişkilerimizde şöyle  düşünürüz; “Eşim bana artık sevdiğini söylemiyor” ya da, “Benden nefret ettiğini söyledi, beni kesin sevmiyor” diyerek aslında sevginin sadece sözel olarak ifade edilebileceğini düşünerek kendimizi hem üzüyor, hem de kısıtlı düşünüyoruz.  Aslında karşınızdaki kişi belki de bambaşka şeyler söylemek ve anlatmak istiyor olamaz mı? Nasıl söylediğine bakın, sevdiğiniz insan, “seni sevmiyorum artık” derken gözlerinin içi deli gibi sizi sevdiğini anlatmaya çalışıp, bedeni sizi sevdiğini her şekilde gösteriyor mu? Belki de kızgınlığından canınızı açıtmaya çalışıyordur, olamaz mı? Dikkate almanız gereken şeyler öncelikle bunlar, beden dili ve kelimeleri nasıl söylediğimiz.

İletişim kurabilmek, empatik olup birbirimizi gerçekten anlamaya çalışmak evet  zor iş. Ne yazık ki sorunlar genellikle birbirimizi yeterince dinlemeyip, anlamaya çalışmamaktan, birbirimizin isteklerini, beklentilerini görmezden  gelmekten, birbirimize yeterince dikkat etmemekten kaynaklanıyor. Karşınızdaki kişi sizin birçok kişi arasından sevmek için seçtiğiniz kişi ve o kişi sizin sevgi dolu , ilgili yaklaşımımızı hak ediyor. Hep bekleriz, daha fazla ilgili, sevgi, şefkat, oysa ki ne verdik ki bekliyoruz? Unutmayın, daha fazla sevgi, saygı ve anlaşılmayı bekliyorsanız, önce bunları siz vermelisiniz. Diğer yandan, eğer ben sevgi, saygı, ilgi, alaka gösterebiliyorken; daima yaşama neşe, sevinç mutluluk dolu gözlerle bakabiliyorken, sevgili eşim daima şikayet ediyorsa işte o zaman da  ortada sorun var  demektir. Zihinlerimiz farklı çalışıyor olabilir ancak ilişkilerde ortak bakış açısı ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Yaşama hangi gözlerle bakıyorsunuz? Biriniz olumlu tarafından görürürken hayatı, diğeriniz herşeyin olmazını, olumsuzunu mu görüyor? Hayata hangi gözlerle baktığınız önemli, farklılıkları fark edip, kabul edip ve aynı zamanda dünyaya aynı gözlerle bakabilmektir önemli olan. En azından eşimiz olumlu tarafından bakmayı istiyorsa sizde olumlu olun, bundan kimseye zarar gelmez. Aksine siz de hayatın güzelliklerini görüp, daha çok gelişirsiniz. Son olarak; karşımızdaki insan bizim gerçekten hayatımızı sürdürmek istediğimiz kişi ise, empatik yaklaşmak, anlatmak istediği şeyin aslında gerçekte ne olduğunu anlamak için gayret etmek, onun dünyayı algılayış şeklinin farklı olabileceğini kabul etmek ve iletişimin bir bütün olduğunu hatırlayarak değerlendirme yaparken, bir  bütün olarak bakmak; ve en önemlisi de hayata aynı gözlerle bakmak, kalıcı ve sağlıklı ilişkinin anahtarıdır. Bu dünyada hepimiz birbirimizin aynasıyız aslında. Belki de karşımızdakinde sorun olarak gördüklerimiz kendimizdedir, hiç düşündünüz mü bu şekilde? Öyleyse gerçek bir empati, her iki tarafında birbirini anlamasının yoludur.

Empati ve Sevgiyle kalın.

İletişim Koçu, Özlem AKTAŞ

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Yetişkin Bireylerin İlişki Kurma, Bağlanma ve Yakınlaşma Gelişimsel Evreleri

 Doğumdan ölüme, gelişimsel evreleri ve davranışlarımızı tanımladığım yazılarıma bugün de devam ediyorum.

Yetişkin bireyin gelişimsel evrelerinde kur yapma dönemi vardır. Yetişkin birey bu safhada kendine değer verme hissini ve hayal kurma, risk alma, süre isteme, başkalarına süre vermeyi reddetme becerilerini kazanmak ister. Kişi bu evrede kendini dürüstçe ifade edebilmeli ve gerçeği hayalden ayırt edebilmelidir. Bu evrede özellikle güzel bir ilişkinin sürdürülebileceğine dair bir düşünce içerisinde olmak önemlidir. Bu düşüncenin oluşması ileride evlilik ve ilişkilerde sorun yaşamasına yol açar.

Ayrıca bu dönemde bireyin önemsiz konuşmalara katılabilmesi, belirsiz konuşup zaman kazanabilmesi, kahkaha atabilmesi, gülümseyebilmesi, dans edebilmesi… vb gerekir. Beraberlik boyunca kişinin hataları doğal ve gerekli karşılamaya ihtiyacı vardır.

Yetişkin birey bağlanma ve yakınlaşma evresini de yaşar. Bu safhada birey, kendi değerinin farkında olmalı ve insanların birbirlerinin hayatlarını güzelleştirdiği anlayışını kazanmalıdır. Birbirlerine olumsuz davranışlar sergileyen ebeveynlerin çocukları bu anlayışı tam tersi olarak geliştirebilirler. Birey ayrıca başka biriyle zaman geçirmek için gerekli davranışlar geliştirmelidir. Kişi, ilişkinin gelecekte devam ettiğini hayal edebilmelidir.

Ne yazık ki ilişkinin gelecekte devam ettiğini hayal edebilen kişiler azalmaktadır. Birey sevdiği kişiyle arasında fikir uyuşmazlıklarının, geçici küslüklerin olabileceğini ve sevdiği kişinin kendisinde hayal kırıklıkları yaratabileceğini kabullenmeli, bunların doğal olduğu ve ilişkiye zarar vermeyeceği yönünde bir tutum içinde olmalıdır. Bunun aksi, böyle giderse bir gün ayrılacakları/boşanacakları tutumudur. Bu tutum ise gelecekte kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşür.

Milton Ericksoncu gelişimsel evreleri tanımlamaya, yarınki yazımda evlilik ve çocuk sahibi olmayla devam edeceğim.

Şimdilik sevgiyle kalın.

İnci AKTAŞ – Profesyonel Koç & Eğitmen

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Makaleler Categories

Ara

Kategoriler