Browsing articles tagged with " nefes terapisi bursa"

Nefes Terapi ve Kişilik Deformasyonu

Ara 9, 2017   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

histrionik_kisilik_bozuklugu_h2149_f4e6aNefes Terapi ve Kişilik Deformasyonu

“Neden ben? Tüm çocukluğum, acı veren travmatik olaylara defalarca maruz kalarak geçti. Suçum ne? Nefes alamıyorum..” Diyordu danışanım.

Evet bazılarımız diğerlerine göre sorunlu erken çocukluk ve ergenlik dönemi geçirebiliriz. Bir yanda danışanım gibi hatta  defalarca daha ağır, üst üste yaşanmış karmaşık travmatik anılara sahip bireyler, diğer yanda ise mutlu çocukluk dönemi geçirmiş pek çok insan.

Ne yapalım? Siz mutlu çocuk olamadınız. Onlardan biri değilsiniz. Geçmişinizi değiştiremeyiz, siz o acıları yaşadınız. Ancak, yaşadığınız kötü anıların şu anki hayatınıza yansıyan olumsuz etkilerini değiştirebiliriz. Travmatik anıların etkisiyle yaralanmış olan o yaralı çocuğun ki “o hala sizin içinizde yaşamaya devam ediyor” yaralarını sarabiliriz. Lakin şu anda sorun yaratan da yara almış çocuğun ta kendisi.

Çocukluk çağından itibaren uzun süreli, tekrarlayan tarvmatik olayları yaşamak zorunda kalan bireyler,  ilişki ve kişilik deformasyonları yaşabiliyor.

Danışanımda çekingen, bağımlı ve takıntılı durumlar gözlemleniyordu. Bunaltılı ve zorlantılı özelliklere sahipti. Anne karnında başlayan çocukluk ve ergenlikte devam eden bir dizi olumsuz olaylar yaşamıştı. Çeşitli nedenlerle şiddet, taciz ve tecavüz, toplumsal baskı, hayatta kalma endişesi, zorbalık ve dışlanmışlık gibi pek çok istenmeyen durumları yaşamak zorun da kalmıştı. Bu karmaşık ve üst üste yaşanan olaylar,  şu anki hayatında çekingen, korkak, yersiz utangaç tavırlar nedeniyle iletişim zorluğuna sebep oluyordu. Eleştirilme ve dışlanma korkusu nedeniyle ilişki gerektiren sosyal ortamlardan kaçınma ve değersizlik duygusuyla içe kapanma, sevilme ve beğenilme arzusu nedeni ile hayır diyememe, sevildiğine inandığında ise bağımlı ilişkiler geliştirme, ahlak, değer ve doğruluk, cinsellik konularında esnek olamama gibi pek çok rahatsız edici durumlar yaşıyordu.

Birtakım terapi tekniklerini denediğini ancak başarılı olmadığını bu nedenle umudu kalmadığından yakınıp derman aramaktan yorulduğunu söylüyordu. KURTULAMAYACAĞINA DAİR OLUMSUZ İANÇ GELİŞTİRMİŞTİ.

Aile ve çevrenin etkisiyle oluşan travmatik etkiler, bilişsel düşünce hataları yapmasına sebep olmuş,  olumsuz davranış kalıpları ile katı sınırlar çizmişti.

Tabiii değişim zor!

Çünkü yaşanan, özellikle çocukluk döneminde yaşanan olumsuz olaylar, bireyin hormon dengesini alt üst eder. Özellikle ruh hallerini yöneten hormon dengesi bozguna uğrar.  Çünkü yaşanan stres otonom sinir sistemini alarma geçirir. Bir terslik olduğunu ve hayatta kalmak için tüm sistemlerin ve organların harekete geçmesi gerektiğini ön görerek serotonin, dopamin, endorfin, noradrenalin. Adrenalin, melatonin gibi hormonları harekete geçirir. Savaş ya da kaç emri vererek tehdidi ortadan kaldırmak amacı ile düşünmeyi durdurur. Göğüs nefesi almaya zorlar. Tekrarlanan travmatik olayların olumsuz etkisiyle birey artık göğüs nefesini kullanma alışkanlığı geliştirir. Ve artık o olayları yaşamıyor dahi olsa, sinir sistemi normal olan  olayları da  tehdit olarak algılar ve alarmda kalır. Bozulan hormon dengesi bireyi özgüvensiz, neşesiz, depresif, korkak, endişeli, huzursuz, çekingen ve mutsuz bir insan haline dönüştürür.

Nefes terapisi ile içerdeki yaralı çocuğun yaşadığı kötü anılar, bilinçaltı düzeyde dönüştürülerek ve hormon dengesi sağlanarak sağlıklı bir ruh hali oluşturmak esastır.

Hicran İpekbağlar

Nefes Koçu

02242434314

Online eğitimler için www.plenahuman.com adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Online eğitim programlarına kayıt olduktan sonra istediğiniz yerden istediğiniz zaman eğitimlerimize katılabilirsiniz.

Bireysel online seanslar için ise, 02242434314 nolu telefondan bize ulaşabilirsiniz.

Depresyon ve Nefes Terapisi-Hicran İpekbağlar

Eki 25, 2016   //   by admin   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

indirDilimize pelesenk olmuş, şarkılara, şiirlere yansımış “depresyondayım” ifadesi. O kadar sık kullanırız ki, sanki doğal bir durum algısı yaratıp ahbaplık kurarız.

Oysa hiç de hafife alınası bir durum değildir. Duygu durum bozukluğu ve ruhsal çöküntü olarak adlandırabileceğimiz  “depresyon”,  derecesine göre bireyin ve yakınlarının hayatını olumsuz etkileyen bir hastalıktır.

Çoğumuz zaman zaman hayat içinde olumsuz olaylar karşısında bezginlik, yaşama karşı isteksizlik, içe kapanma, üzüntü gibi negatif duygu durumları yaşayabiliriz. Hayat durağan değil ki akıyor. Uçsuz bucaksız bir umman. İçinde inci, mercan olduğu gibi köpek balığı da mevcut. İyisiyle kötüsüyle devam ediyor. İşte bu durumlara verdiğimiz olumsuz tepkiler 3- 4 haftadan uzun sürüyor ve normal hayat aktivitelerimizi kötü etkiliyorsa ciddi anlamda depresyon düşünülebilir.

Süregelen iştahsızlık veya aşırı yeme, uykusuzluk ya da aşırı uyuma, kişisel bakımını yapamama, normal sosyal aktivitelerden  uzaklaşma, ilgisizlik, hayattan zevk alamama, sebebi olmayan yoğun üzüntü hali, bezginlik, halsizlik, intihar eğilimi ağır depresyon belirtileri olabilir.

Genetik yatkınlık, kişilik yapısı, hayat içinde yaşanan olumsuz olaylar depresyon sebebi olabilir. Her ne olursa olursun şu bilinmelidir ki, depresyon iyileşebilir bir hastalıktır. İyileşme süreci değişebilir, ancak “MUTLAKA İYİLEŞİR.”

Depresyon tedavisinde medikal desteğin yanı sıra “nefes terapisi” ile yaşam kalitesi artarak iyileşme süreci hızlanır.

Nefes terapisi ile kandaki oksijen ve karbondioksit dengesinin ani değişimi sonucunda, otonom sinir sistemi tüm dolaşım sistemlerini ve hormonları alarma geçirerek yeniden yapılandırmaya zorlar.

Depresyon ve hormonlar arasında önemli bir ilişki vardır. Çoğu ruhsal bozukluğun serotonin hormon dengesi bozulduğunda ortaya çıktığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Depresyonda olan insanların serotonin seviyeleri düşüktür. Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların bir çoğu beyindeki serotonin seviyesini yükseltmeye yöneliktir.

Serotonin hormonu enerjik olmamızı sağlayan , sakinlik ve güven hissi veren hormondur. istek, ilgi , iştah ve uyku düzeninden sorumludur. Stres hormonları seviyesi artarsa mutluluk hormon seviyeleri düşer.

Nefes terapisi ile hücre bazında oksijenlenen beden yaşam enerjisiyle dolar. Kandaki oksijen ve karbondioksit dengesi mükemmel dengeye geldiğinde,  beden yüksek potansiyel enerjisini açığa çıkararak çalışma kapasitesini fabrika ayarlarına geri yükler. Adrenalin, noradrenalin, kortizol gibi stres hormonları seviyelerini düşürür. Serotonin, dopamin, melatonin gibi mutluluk hormon seviyelerini yükseltir. Bireyin enerjisi artar ve depresyon etkileri kaybolur. Yaşam kalitesi artar, bedensel,zihinsel ve ruhsal anlamda iyileşme süreci başlar.

Hicran İpekbağlar & Nefes Terapisti.

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Nefes Terapisi ve Panik Atak

May 14, 2016   //   by admin   //   Kişisel Gelişim  //  No Comments

images

Evet, hiç beklemediğimiz bir anda çıkıp gelen,yüksek doz endişe ve kaygı atağı…
Temel faktör “stres”
Panik atak, taşıyamadığınız, size bir bakıma ağır gelen duygularınızın, bedeniniz aracılığıyla dışa vurumu olarak da nitelendirilebilir.
Panik atağın oluşmasındaki en büyük sebep, beynimizin ,bulunduğumuz durumu, olumsuz ruh halimiz dolayısıyla yaşamsal tehdit olarak algılaması,.yani sahte alarmla harekete geçen savunma sistemi,sahte bir gerçeklik yaratır. İşte bu andan itibaren vücudun tüm organları aslında mevcut olmayan bu duruma karşı savunmaya geçer.
Diyelim ki, beyin kalp krizi alarmı verdi. Bu durumda nabız hızlanır, tansiyonda iniş çıkışlar, daha ziyade yükselme yaşanır, terleme olur, kana geçen fazla miktarda adrenalinden dolayı, vücudun ısı derecesi düşer, el ve kollarda uyuşmalar olur, vücut beyinden gelen alarma karşı üst düzey savunmaya geçer. Böylece kalp krizi geçirdiğini sanan birey, yaşadığı yoğun ölüm korkusu ile kendini en yakın sağlık merkezine zor atar. Ancak yapılan tüm tetkikler kalp krizinin olmadığını gösterir.Çünkü sorun bedensel değil, kabullenilmeyen,, kaldırılamayan duyguların oluşturduğu ağırlıktır.Panik atakların ne zaman, ve nasıl olacağına beynimiz özgür irtadesine dayalı olarak karar verir.Yani ,bilinçaltımız anne karnından bu yana kadar biriktirdiğimiz olumsuz düşünce ve inanç kalıplarını,kişinin o anki ruh hali ile ilişkilendirme tercihine bağlı diyebiliriz.
Kişi, bu atakların sahte olduğunu bilir fakat nasıl kontrol altına alacağını bilemez.. Bu durum önce nefes alma paternini etkiler. Nefes alamadığını zanneden kişi,farkında olmadan.hızlı soluk alıp vermeye(hiperventilasyon ) başlar
Hiperventilasyon vücudun ihtiyacı olandan daha fazla nefes alıp verme durumudur. Aşırı ve derin nefes alınması kandaki oksijen (O2) seviyesini arttırırken karbondioksit (CO2 ) seviyesini düşürür. Yani hiperventilasyon durumunda daha çok O2 alınmasına karşılık beynin ve vücudun belli bölgelerine daha az O2 ulaşmaya başlar.

Ve nihayetinde panik atakları ortaya çıkar.
Eeeee sorun oksijen ve karbondioksit olunca, ilacı da “nefes terapisi” olacaktır.
Düzenli diyafram egzersizileri ve ataklara özel nefes terapi ile
panik atak kontrol altına alınabilir.

Nefes terapisti & Hicran İpekbağlar

(224)2434314

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sosyal Fobi ve Nefes Terapisi

Şub 4, 2016   //   by admin   //   Makaleler  //  No Comments

“İş hayatım berbat. Sanki kendi kendimi baltalıyorum. İnsan kendi işini kendi bozar mı? Ağzımdan çıkan kelimelere ve davranışlarıma hakim olamıyor, iş anlaşmalarımı berbat ediyorum.”

Elektronik mühendisi genç danışanımın hikâyesini dinledikten sonra “sosyal fobi”si olduğu ve zihninde yarattığı noksanlık algısıyla, iş, aile ve sosyal ilişkilerinde sorun yaşadığını gözlemledik.

Suçlanmaya, beğenilmemeye, başkaları tarafından olumsuz eleştirilip kabul edilmemeye duyarlı hale gelmişti.

Sosyal fobi çok çeşitli nedenlerle gelişen ve sık görülen kaygı ve korku durumudur. Sosyal fobisi olanlar eleştirilme, küçük düşme, reddedilme, rezil olmaktan korkarlar. Kendilerini değersiz ve beceriksiz olarak nitelerler. Bu nedenle toplumdan kaçınma ve içe çekilme eğilimi gösterirler. Yakın ilişkiler kuramaz, sosyal ortamlardan uzaklaşırlar. Eksik ve kusurlu olma korkusuyla savaştıkça kendini beceriksiz, aptalca davranışlar sergilerken bulabilirler. Tıpkı danışanım gibi. Başkalarıyla kendini kıyaslar, değersiz bulur, diğerlerinin suistimâline maruz kalabilir.

Bu tür sosyal fobinin kökeninde çocukluk döneminde, kendini sevme ve değerli hissetme konusunda yaşanmış herhangi bir travma olabilir.

Birey çocukluk döneminde;

-Aile üyelerinin, arkadaşların ve öğretmenlerin eleştirel davranış ve cezaları, anne ve babası tarafından reddedilmiş ve sevilmemiş olabilir.

-Bir aile ferdi tarafından cinsel, fiziksel ve duygusal tacize uğramış olabilir.

-Kardeşleriyle kıyaslanmış ve aşağılanmış olabilir.

-Aile içinde herhangi bir nedenden ötürü suçlanmış olabilir.

Danışanıma uyguladığımız terapi seanslarının sonucunda, sosyal fobisinin kaynağının ilkokul öğretmeninin yanlış tutum ve davranışı olduğunu bulduk. Andımızı okumak üzere çıktığı kürsüde başarısız olunca, başarı hırsı olan öğretmeninin, ”Beni tüm okula rezil ettin” diyerek herkesin içinde azarlaması ve bazı arkadaşlarının gülerek tepki vermesi dahası, eğitim boyunca öğretmenin benzer davranışları.

Şimdi “ ne var canım bunda” demeyin. Bir insan hayatını mahveden, aile, eş, çocuk, eğitim ve iş hayatına kadar yansıyan 20 yıllık travmatik yolculuk. Öğretmenin kişilik özelliği ve olumsuz tutumu, çocukların psikolojisinde, rezil olma, alay edilme, beğenilmeme, beceriksiz ve noksan olduğu algısı yaratabilir. Zihnine kusurluluk tohumu atabilir. Daha sonra bireyin yaşadığı her olayda önüne geçer, tohumu besler korkuları dallanıp budaklanır. Mutsuz ve tatminsiz bir hayata sebep olabilir.

Sandığımızdan çok fazla insan sosyal fobi belirtileri gösteriyor.

Eğer;

-İlgi odağı olmaktan

-Toplum içinde konuşmak, yemek-içmekten

-Tanımadığınız biriyle yüz yüze ya da telefonla konuşmaktan

-Yetkili biriyle konuşmaktan

-Misafir ağırlamaktan ve misafir olmaktan

-İkili ilişkilerde aşırı çekingen olup harekete geçmekten

-Eğitim hayatında sözlü iletişim kurmaktan

-İş hayatında eleştiri almak ve küçük düşmekten

-Genel tuvaletleri kullanmaktan

Korkuyorsanız sosayal fobi belirtileri sergiliyor olabilirsiniz.

Sosyal fobinin her türü, beynimizin amigdala bölgesinde oluşur. Burası duygu merkezi olup korku ve kaygıdan sorumludur.

Nefes terapi ile beynimizin yeterli oksijeni alması sağlanır. Transformal nefes ve holotropi ile bedendeki oksijen ve karbondioksit dengesi olması gerektiği gibi devindiğinde, sempatik ve para sempatik sinir sistemi aktive olur. Beynimizin duygu merkezindeki olumsuz tüm duygular dönüşmeye başlar. Doğru nefes tıpkı bir anti-virüs programı gibi işleyerek korku ve kaygı gibi güçlü olumsuz duygular kontrol altına alınabilir.

Hicran İpekbağlar :& Nefes Terapisti

Online Eğitimlere kayıt için; www.plenahuman.com internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz. Tüm online eğitimlerimize sitemizden ulaşabilirsiniz.

Sufi Nefesle Metamorfoz – Hicran İpekbağlar

Tem 2, 2014   //   by admin   //   Kişisel Gelişim, Makaleler, Sufi Nefesle Metamorfoz  //  No Comments

Sufi nefesin amacı: varlığımızın en derin yeri olan ”ruhumuzun” bilincine varmamızdır. İçsel yaşantılarımızın daha fazla farkında olmamızdır.

Bu birçok insana zor gelir çünkü “dikkatimiz” sürekli olarak dışsal yaşama, zihinsel ve bedensel olarak aktif olduğumuz alana dönüktür. Bedenimizin içinden dünyaya baktığımızdan, kendimizi “ayrı bir varlık”, herkesten farklı biri olarak görüyoruz. Bir ismimiz var, herkes bizi bu isimle tanıyor. Belirli bir yerde, belirli bir anne ile babadan doğduk. Bebeklik döneminde ilk deneyimlerimizi yaşadık. Bu deneyimler zihnimizde derin etkiler oluşturdu. Düşüncelerimizi, duygularımızı ve olaylara verdiğimiz tepkilerimizi yönlendirdi. Bizim ”karakterimizi” biçimlendirdi.

Sorunlar, arzular ve amaçlarla dolu kendi “zihinsel-dünyamız” böyle oluştu ve bizi her an “dışsal yaşamla” ilgilenen birisi haline getirdi. Kendimizi bu sınırlı “zihin” ve “beden” ile kimliklendirdik. Bunların daha ötesinde bir şey olduğunu, “gerçek varlığımızı”, “ruhumuzu” unuttuk. Bu durumumuzu bir yolcuya benzetebiliriz. Bir trenin penceresinden dışarıya bakıyoruz ve gördüğümüz sahneler hep değişiyor. Bu görünüşlerde kayboluyoruz ve kendimizi unutuyoruz. Dışsal yaşamın bizi sarhoş kılan yanılsamasına kapılıyoruz.

“Gerçek yaşamı” ya da “ruhumuzun yaşamını” keşfedebilmemiz için kendimizi bu yanılsamadan, bu bağımlılıktan kurtarmamız gerekiyor.

Bireysel farkındalık programı bu amaç üzere, kendin olma, öze dönüş ve farkındalık oluşturmak için hazırlanmıştır. FARKINDALIK VE ÖZE DÖNÜŞ sadece mistik kişiliklere verilen özel bir hediye değildir. Dışsal yaşamın sarhoşluğundan rahatsızlık duymaya başlayacağı bir zamanı vardır herkesin. Bu zaman geldiğinde daha derin ve daha dolu dolu bir mutluluk ve daha huzurlu deneyimlerin arayışı başlar. Bu duruma “RUHUN UYANIŞI” denmektedir.

Sadece beden ya da zihin olmadığımızı ve bunların yalnızca bizim kullandığımız araçlar olduklarını anlarız. Düşünceler, duygular, bellek kayıtları, akıl ve ego bunların hepsi bizim kullandığımız araçlardır.

Öyleyse biz neyiz? Bunu keşfedebilmek için önce bedenimizi ve zihnimizi sakinleştirmeliyiz. Sakin ve rahat bir şekilde oturup, düşüncelerimizin ve duygularımızın dinmesini beklemeliyiz. Bunu uygulayın. Bırakın onlar bilincinizden gitsinler. Bunun için onları zorlamayın, yalnızca “kayıtsız” ve “bağımsız” bir konumda kalın. Bunu başardığınızda, içsel bir deneyim yaşayacaksınız. Dışsal yaşamda hiçbir zaman bulamayacağınız bir şeyi keşfedeceksiniz. Bu deneyim çok “huzur” doludur. İnsan bunu ilk deneyimlediğinde, çok yoğun ve zevkli bir şey olduğunu hisseder.

Fakat bu sakinlik ve rahatlık veren “huzuru” elde etmek zordur. Gözlerimizi kapayıp oturduğumuzda, her çeşit düşünce ve duygu zihnimizi meşgul etmeye başlar. Onlardan kurtulmaya çalıştığımızda, zihnimizi kontrol edemediğimizi, zihnimizin bu yüzden bir “ruhsal bir eğitim ve disiplin” gereklidir. Zihnimizin huzursuz ve disiplinsiz bir ata benzediğini görürüz.

Nefes alma pratikleri de, “ruhsal eğitimde” önemli bir unsurdur. Şöyle ki;

“NEFES”, varlıkların canıdır. Nefesin gücü, bedenin parçalarını bir arada tutar. Nefes gücü azaldığında, irade gücü de azalır ve beden üzerindeki kontrolünü yitirir. Güneşin gücü nasıl gezegenleri yörüngelerinde tutuyorsa, nefes gücü de organları tutar. Nefes, bunların yanında, bedeni saflaştırır da. Yeni ve taze canı içeriye alır ve kullanılmış gazları dışarıya verir. Nefes bedeni besler. Bedenin yediği ve içtiği şeylerden daha gereklidir.

Nefes, en içteki canımızın kendini ifade ettiği bir kanaldır. Sonsuz yaşam (can) ile ölümlü beden arasındaki bir elektrik akımıdır. Bu nefesin yardımıyla insanlar ‘sezgileri’ ‘mucizevi’ güçleri ya da diğer güçleri elde ederler. Bu nefes için Saf bir kanal olmalıdır ve bu kanal insan bedenidir. Eğer kanal tıkanırsa, bloke olursa, nefes özgürce akamaz. Nefes böyledir. Kendi başına saftır, fakat saf olmayan bir kanalda, kirlenir.”

Dolayısıyla, ruhsal gelişim isteniyorsa, nefes kanalları saflaştırılmalıdır. Bunun için nefes pratikleri yapılması gerekir Nefes, bir Sufi için, kendisiyle Tanrı arasındaki bir köprüdür. Sufinin dünyada tuttuğu ve göklere tırmandığı (öteki ucu göklerde olan) iptir.

Nefes aynı zamanda zihnin konsantrasyon ile odaklanmasına yardımcı olur.

“Mistikler zihinlerini sağlam bir ipe bağlarlar. Bu ip nedir? Bu ip, nefestir. Nerede durmak isterlerse, orada durur ve zihinlerini bu ipe bağlarlar. Tıpkı bir kuşun, tükrüğünü kullanarak yuvasını yapması gibi. Mistik de nefesini kullanarak atmosfer yaratır. Yaşadığı yerde hafiflik, ışık ve manyetizm yaratır.”
Bireysel Farkındalık Programı ile uygulanan pratikler (konsantrasyon, nefes egzersizleri), ruhsal yoldaki arayıcıların özlemini çektikleri meditasyon ve kendini gerçekleştirme için birer hazırlıktır.

Bu pratiklerde insan aktiftir. Bedenini ve zihnini saflaştırmak ve sakinleştirmek için irade gücünü kullanır.

Bu meditasyon düzeyinde, “mistik sakinlik” başlar. İrade gücünün fiziksel ya da zihinsel çabaların ardından doğal bir şekilde sakinleşme gelir. Bu yolda, konsantrasyon ve nefes çalışmalarının  ardından bedenimiz ve zihniniz doğal olarak sakinleşir.

BİREYSEL FARKINDALIK PROGRAMI ile düşüncelerin ya da duyguların olmadığı bu sessizliğin içinde “Saf Bilinci” deneyimleyebiliriz.

 

Hicran İPEKBAĞLAR – Nefes terapisti

(224)2434314

Ara

Kategoriler